web analytics

Tag Archives: gezi notları

KÖLN-BİSİKLETLE GELEN HUZUR

Published by:

   22e9483771014cb6685f275666d485aaYaklaşık 7 yıl önce gittiğim Brugge gezisi sonrası (henüz bu geziyi size anlatmadım 🙂 ),  Köln havaalanınından kalkacak uçağımıza binmek için şehirden geçerken uzaktan gördüğüm ; Dom katedralinin muhteşem,  heybetli duruşu beni büyülemişti . Ve o gün,  mutlaka bu şehir için özel olarak gelmeliyim demiştim. Kalkışma sonrası memurların yıllık izinlerini kullanabilecekleri açıklanır açıklanmaz,  oğlumun Gamescom fuarına gitmek isteği ile Köln e gidebilme olasılığı,  beni işte bu yüzden daha çok heyecanlandırdı ve Stuttgart gezi notlarında bahsettiğim gibi tüm imkansızlıklara rağmen   Alamanya turumuzu başlattık. 😎DSCN0991

    İşte şimdi turumuzun son durağı olan ; Almanyanın dördüncü ama en çok Türk nüfusuna sahip ikinci şehri Kölndeyiz.😍DSCN0996

    Şehir M.S. 50 yılında Roma imparatoru Cladius tarafından koloni olarak kurulmuş. İmparator Claudius kente eşi İmparatoriçe Agrippina’nın adını vermiş, böylece koloni M.S. 425 yılına dek Colonia Claudia Ara Agrippinensium (kısaca CCAA) olarak anılmıştır. Daha sonra buraya Latince Koloni anlamını taşıyan Colonia denmiştir diyenlerin yanında ;DSCN0995

  Cologne ve Kolonya adının oluşumunda bana göre 😂 esas neden , “eau admirable” (Hayranlık uyandıran su) ismiyle üretilen kokunun burada bulunuşu.DSCN0993

   “Eau de Cologne” “Köln Suyu” demekmiş.  Köln’de ” Kolonyayı  ilk defa 1690’da  Jean Paul Feminis adlı bir seyyar satıcı yapmış. Bu şahıs kolonyayı yaptığı reçeteyi Giovanni Antonio Farina adlı birisine bırakıyor, o da yeğeni Giovanni Maria Farina’ya veriyor.Ve Giovanni Maria kolonya yapımı üzerinde çalışarak  “hoş lavanta suyu” adıyla ilk kolonyayı yapıyor.Köln Tıp Fakültesi’nin bu kokuyu tıbbi ürün olarak onaylamasının ardından da kolonya Avrupa da yaygınlaşıyor.471oriw_aedc__49

   4711 ismindeki kolonya markası bizim alıştığımız kolonyalardan farklı olmasa da, marka savaş döneminde, 4711 numaralı adreste üretim yaptığından ismini buradan almasıyla ilginç. Hikayesi sizi de cezbedip almak isterseniz eğer Köln Katedralinin karşısında ufak bir mağazası var.IMG_4054

   18. yüzyıl sonlarına doğru Fransız, sonrasında da Prusya egemenliğine giren şehir, 1. Dünya Savaşı’nda zarar görmemiş ama. 2. Dünya Savaşında  büyük hasar almış. Neredeyse tamamı zarar gören şehir, savaşın ardından hızla gelişmeye ve büyümeye devam etmiş.

    Direk uçuşunuz Köln e ise, Şehir merkezine 20 km mesafede olan Uluslararası Köln/Bonn Havalimanına ineceksiniz. Birbirine bağlı iki farklı terminalden oluşan havalimanından şehre ulaşmak için treni kullanabilirsiniz. Havalimanının içinden geçerek ulaşabileceğiniz ICE tren istasyonundan bineceğiniz trenle 12 dakikada şehir merkezine varabilirsiniz. Terminalden merkeze ayrıca otobüsle de ulaşım sağlayabilirsiniz. Yada,  daha rahat ve hızlı bir yolculuk için seçiminizi taksilerden yana kullanabilirsiniz.

  Şehir içi dolaşmak istediğiniz de ; Köln’de son derece gelişmiş bir tren ağı bulunduğundan  tramvay, metro ve banliyö trenlerini kullanabilirsiniz. Bilet ücreti 2.80 euro.DSCN1007

 Köln fuarlar ve festivaller şehri . Zaten daha önce bahsettiğim üzere bizde bilgisayar oyunları fuarı için buradaydık. Gamescom Avrupanın en büyük oyun fuarı. IMG_4065  Ve bizim gittiğimiz yılın özelliği de; bu yıl ki partner ülke Türkiye idi ve en büyük stand alanı bizim ülkemize aitti.IMG_4057Ben fuar alanına girmedim , hem ilgi alanım değildi hemde  son anda yola çıkabildiğimiz için , fuar giriş biletlerini de önceden alamadığımızdan neredeyse on katı bir fiyata karaborsadan aldık.😭Sonuç olarak baba oğul birlikte katıldılar bende kendimi şehrin ara sokaklarına attım. 😍 IMG_4052  Tabi ki  fuardan dolayı şehir muhteşem kalabalıktı.Son anda ayarlama yapmak zorunda oluşumuzun getirdiği sıkıntılardan biride otellerde yer bulma konusundaydı.Ve  yer bulamadık ama bu konularda muhteşem becerikli olan eşim bize küçük, sevimli bir ev ayarladı. 

köln deki evimizin balkonu

Köln deki evimizin balkonu

 

Ne şirin bir balkon değil mi?

Ne şirin bir balkon değil mi?

Önceleri bu fikir hoşumuza gitmedi fakat daha sonra birden kendimizi o şehirde yaşıyormuş hissine kaptırdık ve bu his farklı bir mutluluk verdi bize. Mevsimin yaz oluşunun da bu mutlulukta  önemli bir payı var sanırım. Kış aylarında aynı duyguları yaşar mıydık bilemiyorum. 😜

Fuar için gelenleri akşamları eğlendirmeyi ihmal etmediler

Fuar için gelenleri akşamları eğlendirmeyi ihmal etmediler

   Şehirde dar sokakların sayısı oldukça fazla. Bu da zaman zaman otomobille ulaşımı zorlaştırabilir. Bu sebeple yerliler genelde şehir içinde bisiklet kullanıyor. Bu şehri sevme nedenlerimden bir tanesi de işte bu.. İnsanlar okuluna, işine giderken bisiklet kullanıyor. DSCN0998   Trafik bu yüzden rahat, bayanlar mini etekleriyle gayet şık işe gidiyorlar; kimse rahatsız etmiyor.Ülkemin bu yönde giderek gerilediği dönemlerde iç çekerek baktım bu manzaralara…Neyse kedinin uzanamadığı ciğere mundar demesi gibi; bisiklet yoluna taşmadan  kaldırımlarda yürümek,  bizim (en azından benim için) sıkıntı oluşturdu.Türklüğümüze laf getirmemek için biraz gerildim😂 Gel de ülkendeki bu rahatı arama….

  11. ayın 11 inde saat 11 de başlayan Köln Karnavalı diğer adıyla Beşinci mevsim Karnavalı 18 Şubata kadar devam eden büyük ve eğlenceli bir karnaval.Farklı kostümlerle beşinci mevsimin gelişini kutlayan insanlarla bir arada olmak ne kadar güzel olurdu değil mi…

   Crazy days, Weinwoche, Romanische sommer, Köln Bücherherbst diğer önemli festivallerindem…

     Evet artık şehri gezmeye başlayalım; tabi ki en ünlü yapısıyla…DSCN1005

     Eyfel Kulesi tamamlanmadan önce Avrupa nın en yüksek kulesi olan, kentin en ünlü yapısı , inşaatı tam 632 yılda tamamlanmış gotik tarzdaki çift (“Aziz Piyer” ve “Meryem” isimli )  kuleli Köln Katedrali (Kölner Dom)’dir. Ve 7 bin m² alanda, 157 metreyi bulan yüksekliği ile 1996 yılında; UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek, koruma altına alınmıştır. 2004 yılında ise, yapı, görsel anlamda, çevresine inşa edilen yüksek binalar nedeniyle, tehlike altındaki dünya mirası listesine dahil edilmiş. Ancak, katedral yakınında ve çevresinde inşa edilen binaların yüksekliklerinin ayarlanmasının ardından, bu durum, 2006 yılında iptal edilmiştir. sonuç olarak UNESCO tarafından alınan önlemler ile, günümüzde katedral çevresinde yüksek binalar yapılmasına izin verilmiyor.DSCN1013

   Almanya’nın ikinci, dünyanın en büyük üçüncü kilisesi olan Köln Katedralinin, inşaatı 1248 yılında başlamış,  yüzyıllar boyuncada  parasızlıktan bir türlü bitirilememiş. En sonunda Prusya Kralının birisi daha fazla dayanamamış ki , ayırdığı kaynakla 1880 yılında nihayet tamamlanmış. Bitmiş bitmesine de bu sefer daha önceden yapılan yerler kararmış, hadi onları temizleyelim derken etrafında neredeyse yılın her zamanı iskeleler,  eksik olmuyormuş. Gerçi halen pek çok noktası kapkara ama bu onun ihtişamına gölge düşürmüyor bence. 2. Dünya Savaşı sırasında yağan asit yağmurlarından karardığını söyleyenlerde var ama sonuçta o karalığın verdiği ürkütücü büyüklük hissi muhteşem. 2050 yılında restorasyon çalışmaları sonucu beyaz renge bürünecekmiş. Biz görür müyüz bilemem…kısmet..DSCN1015

   1922 yılında, 24 tonluk, Petersglocke denilen ve dünyanın en büyük sallanan çanı olan, çan eklenmiş.Yapının uzunluğu: 144.5 metre ve genişliği: 86.5 metredir. Yapının bulunduğu yerde, daha önce, 4’ncü yüzyılda inşa edilen Roma tapınağı bulunduğu ve bunun 1248 yılında yandığı söyleniyor. Yapı tamamlandığında: İmparator I. Wilhelm tarafından kutsanmıştır. 18 Ağustos 2005 tarihinde ise, Papa Benedict tarafından katedral ziyaret edilmiştir.

   Kent merkezindeki Merkez Gar’ın hemen yanında yer alan yapı yıl içerisinde konserlere ve gösterilere ev sahipliği yapıyor.Bizim gezdiğimiz akşamda Katedral için özel bir gündü.İnsanlar çok şık giyinmişler ve ..

   Hemen katedralin önündeki meydanda Haç Çiçeği modelinde bir anıt bulunuyor. Açıklayıcı tabelalardan birisinin Türkçe ve anıtın, Katedralin 1880 yılında tamamlanması anısına dikildiği, orijinalinin katedralin tepesinde olduğu yazıyor. Yine anıtın biraz ilerisinde 50 yılından kalma tarihi bir Roma kapısının kalıntıları bulunuyor. DSCN1014

   Katedralin içinden 98 metre yükseklikteki, seyir platformuna çıkmak için 510 basamak tırmanmak gerekiyor, Ren nehrinin hakim olduğu, muhteşem bir şehir manzarası izlemek güzel olur. Ancak, sağlık sorunu olanlar dikkatli olsun derim,  çünkü dar merdivenler bir türlü bitmek bilmiyor. Ama, çıkmayı düşünürseniz, kısa molalar vererek çıkabilirsiniz. Yalnız tepesine geldiğinizde ,merdivenlerin bitiminde. Türk imzasının buraya da  atılmış olduğunu göreceksiniz.🤔 Bu arada, kuleye çıkış, 4 euro.koln-katedrali_31762

   Yapının içinde, çok değerli sanat eserleri bulunmaktadır. Bunların başında: 1350 m. karelik vitraylar gelmektedir. Bu vitrayların çoğunda: İncil’den alınma hikayeler betimlenmiştir. 25 Ağustos 2007 tarihinde, güney cephedeki 113 m. karelik vitray pencere: Alman sanatçı Gerhart Richter tarafından yapılmıştır. Bu muhteşem eser: 11.500 tane, aynı büyüklükteki renkli parçalardan oluşmaktadır ve bilgisayar tarafından düzenlenmiştir.Katedrali korumak için Almanlar 70 kişilik bir ekip kurmuşlar.Bakımı sürekli devam ediyor bu şekilde.IMG_9708

   Ayrıca, iç bölümdeki; 1164 yılında, İmparator I. Friedrich Barbarossa tarafından şehre getirilen; üç kralın kemiklerin bulunduğu bölüm: en çok ziyaret edilen yerlerin başında gelmektedir. Bu dini kalıntılar: İtalya-Milan şehrindeki St. Eustorgio Bazilikasından alınmıştır. Bu kalıntılar, büyük bir dini öneme sahiptir. Burada, kalıntılar: yaldızlı bir lahit içinde muhafaza edilmektedir. Bu lahit içindeki sandık: 13’ncü yüzyıldan kalmadır ve Batı dünyasının en büyük kutsal emanetleri içinde saklanmaktadır.

   “Hazineler” bölümü  de ücretli. Bunlar için tek başına 4 €, hem hazineler hem de kule için kombine bilet 5 € . 

   Köln Katedrali’ne yürüyerek birkaç dakika uzaklıktaki Roma-Germen Müzesi;DSCN1004

      Şehrin üzerine kurulduğu Roma yerleşimine ait arkeolojik eserlere ev sahipliği yapıyor. 1974 yılından itibaren şu anki binasında ziyaretçilerini ağırlayan müzedeki eserlerin tarihi paleolitik döneme kadar uzanıyor. Pazartesi hariç haftanın her günü ziyaret edilebilen müzede Roma döneminden cam ve seramikler, Germen döneminden mücevherler ve anıt mezar görülmesi gereken eserler olarak öne çıkıyor.

       Hemen yanında ki Ludwig Müzesi;

DEU, Köln, 16.12.2008, Museum Ludwig, Köln Architekten: Busmann + Haberer, Köln Fertigstellung 1986: [©(c)Tomas Riehle/artur architekturbilder agentur, Tel. +49 201 89 09 390, info@arturimages.com; Veroeffentlichung nur gegen Honorar, Urhebervermerk und Beleg / permission required for reproduction, mention of copyright, complimentary copy; Bankverbindung / bank account and sorting code: Postbank Koeln, Konto 3582 05 03, BLZ 370 100 50; IBAN: DE 63 3701 0050 0035 8205 03, BIC: PBNKDEFF, U.St.ID / V.A.T.: DE 811 983 492]

      Çikolata üreticisi Peter Ludwig’in kişisel koleksiyonuna ev sahipliği yapıyor. 1976 yılında Wallraf-Richartz Müzesi’nden bağımsız olarak açılan müzede sergilenen eserler arasında Picasso, Andy Warhol ve Roy Lichtenstein’a ait çalışmalar öne çıkıyor. 10.00-16.00 saatleri arasında ziyaret edebileceğiniz müze pazartesi hariç haftanın her günü açık tutuluyor.

        Alter Markt (Eski Meydan)IMG_3951

      Adından da anlaşılacağı gibi Köln’ün en eski meydanı. Tarihi Köln bu bölgede yer alıyor. Meydanın bir tarafında renkli, az katlı ve küçük ortaçağ evlerini andıran yapılar var.IMG_3952 Çok hoş görünüyor. Burası aynı zamanda Köln’ün gece hayatının da kalbinin attığı yer. Ara sokaklarda onlarca bar, restoran ve kafe var.IMG_3950  Meydanın bir diğer özelliği de meşhur Köln Karnavalının her yıl 11. Ayın 11. Günü saat 11.11’de burada başlaması. Ondan sonra şehir Şubat ayındaki büyük finale kadar ara ara kopma noktasına geliyormuş.

     Old Town 

Tarihi Köln bu bölgede yer alıyor. Köln’de bulunmaktan en keyif aldığım yerlerden biri burası. Köln Katedrali’nden yürüyerek ulaşabileceğiniz bu bölge tam Ren Nehri’nin kenarında kalıyor.IMG_3941   Burada bulunan sevimli ve renkli binalar insanın içini açıyor. Bizim gibi arada gezmeye mola vermek isteyenler için de cafe-restoran bakımından da tam bir cennet.  Bir yanınızda eski tarih kokan rengarenk  binalar, diğer tarafınızda ren nehri…IMG_3940

    Meydanın tam ortasında  General Jan-Von-Werth Heykeli bulunuyor.640px-Jan_Werth_Brunnen_Alter_Markt_Köln_672-vd    Benim gibi cahil olup kim bu adam ya derseniz…. Jan’ın popülaritesi askerliğinden ziyade bir aşk hikayesinden geliyor: Jan, gençliğinde başkalarının çiftliklerinde işçi olarak çalıştığı dönemde Griet adında güzel bir kızı sevmiş. Evlenme teklif etmiş ama çok fakir olduğu için Griet bu işçi parçasına yüz vermemiş. Jan yıkılmış bir şekilde şehri terk etmiş. Bu arada yıllar geçmiş, Griet bir türlü aradığı varlıklı kocayı bulamamış. Griet’in yıllara direnemediği dönemde bir gün “General Werth, çok yaşa” nidalarıyla atının üstünde şehre giren Jan artık popüler, saygın, zengin ama evliymiş. Hiçbir şeyin farkında olmayan Griet’te Jan’ı selamlarken Jan O’nu tanımış ve “ah, Griet, kim derdi ki böyle olacak?” demiş. Onu sesinden tanıyan Griet’in ağzından ise sadece “ah, bilebilseydim…” sözcükleri dökülmüş.😂Bu tür hikayeler ders çıkarmak adına önemli sanırım…

    Meydanın bir tarafında yükselen kule ise Belediye Sarayı (Town Hall-Kölner Rathaus).Koeln_Altstadt_Nord_Historisches_Rathaus_Rathausplatz_Rathauslaube_114

   12. yüzyıla tarihlenen binanın ön cephesinin görüntüsü harika. Sanki iç içe geçmiş balkonlar var binada. Bina Almanya’da fiilen kullanılan en eski Belediye Binası olma özelliğini taşıyormuş.
IMG_3946

     Şehre ayrı bir güzellik katan Ren Nehri, kentin tam ortasından geçmekte. Ve her iki yakasını  birbirine bağlayan sekiz adet köprüyle tablo gibi görünüm katmakta şehre…Bu köprülerden en ünlüsü Hohenzollern köprüsüdür.koeln-bruecke-2010

      Başlangıçta: 1907-1911 yılları arasında yapılan ve “katedral köprüsü” olarak isimlendirilen köprü üzerinden, yalnızca demiryolu geçmekte iken, 1945 yılında bu köprü yıkılmış ve sonra ki yapılanmada, köprü üzerinden hem demiryolu ve hem de yaya yolu geçirilmiştir. II. Dünya savaşı sırasında yapılan bombardıman sırasında, köprü ağır hasar görmemiştir. Ancak, 6 Mart 1945 tarihinde, müttefikler tarafından Köln şehrine saldırı başlayınca, köprü, Alman mühendisler tarafından havaya uçurulmuştur. Savaştan sonra ise, 8 Mayıs 1948 tarihinde, köprü yeniden açılmıştır. 1980 yılında ise, büyük bir onarım geçirmiştir.

love locks, Hohenzollern bridge, Cologne Cathedral, Cologne, Koeln, Rhineland, North Rhine-Westphalia, Germany / Köln

  410 metre uzunluğunda ki bu köprü ; Almanya’nın en yoğun kullanılan demiryolu köprüsüdür. Köprüden, düzenli olarak günde 1200 tren geçerek, Ren nehrinin diğer tarafında bulunan Avrupa şehirleriyle, Köln şehri arasında bir bağlantı kurar. Özellikle geceleri manzarası harika.  Buraya gelen çiftler yanlarında getirdikleri  kilitleri köprüye asıyor, anahtarını nehre atıyorlar ve aşklarının sonsuz olacaklarına inanıyorlar.😍IMG_3945

      Şehrin ayakta kalan üç giriş kapısından birisi olan Eigelsteintor,


Eigelsteintor    13. yüzyılda inşa edilmiş. Birbirine yapışık iki kulesi bulunan kapının şehir tarafında bir elinde kalkan bir elinde mızrak ve anahtar bulunan bir figür var.images (6)   Bu figür, antik Roma dönemindeki dört önemli karakterden birisi olan çiftçiyi simgeliyormuş.  Daha çok şövalye gibi duruyor ama neyse. Zaten orijinali de Şehir Müzesindeymiş. 

    Çikolatayı seven gezginlerin mutlaka uğradığı Çikolata Müzesi (Imhoff Schokoladenmuseum)DSCN1000

   Katedrale ve daha önce sizlere anlattığım müzelere oldukça yakın . 1993 yılında, Dr. Hans Imhoff’un mali desteği ile kurulmuş olan müze nehir kıyısında ve eşsiz bir manzaraya sahip. DSCN1001Kakao çekirdeğinden başlayarak çikolatanın yapımına ve tarihçesine ait bilgileri uygulamalı olarak görebileceğiniz müzenin giriş ücreti 8 Euro.DSCN0999   Ayrıca müze içerisinde hediyelik ürünler alabileceğiniz bir dükkân ve kafe bulunuyor.

   Köln’deki üç büyük müzeden birisi olarak anılan Wallraf-RichartzWallraf-Richartz-Museum-and-Fondation-Corboud-Cologne-Köln-350x233

    Tarihi 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar uzanıyor. Tasarımını Oswald Mathias Ungers’in yaptığı binasında 2001 yılından beri ziyaretçilerini ağırlayan güzel sanatlar müzesi, Köln Belediye Binası’nın hemen yanında yer alıyor. İsviçreli koleksiyoncu Gérard Corboud’un yaptığı koleksiyon bağışı nedeniyle adına “Fondation Corboud” eklenen müzede gotik, Rönesans, barok ve empresyonist akımlarına ait eserler sergileniyor.

     İhtişamlı kulesi ile dikkat çeken yapı Eski Kent sınırları içerisinde. Köln Katedrali tamamlanana kadar şehrin en heybetli binası olan Gross St. MartinIMG_3948

    İlk olarak 1150-1250 yılları arasında inşa edilmiş. Ancak St. Martinus’a adanmış olan kilise şehirdeki birçok yapı gibi 2. Dünya Savaşı sırasında hasar görmüş ve 1985 yılına kadar süren yenileme sürecinden sonra ziyarete açılmış.IMG_3947

     Eski Kent içerisindeki caddenin tarihi Roma dönemine kadar uzanıyor. Şehrin en eski ve işlek caddesi olan Hohe Strasse,   Alışveriş meraklılarının oldukça hoşuna gidecek bir yer. Zira Ren Nehri’ne paralel uzanan Hohe Caddesi üzerinde dünyaca ünlü markaların mağazalarının yanı sıra uygun fiyatlı hediyelikler satan dükkânlara rastlamak mümkün.

   Schildergasse,IMG_3954    Tatilcilerin Köln gezilecek yerler listelerine ekledikleri bir diğer alışveriş cenneti. Hohe’den sonra şehrin ikinci en eski caddesi olarak bilinen Schildergasse, başta giyim ve ayakkabı mağazaları olmak üzere parfüm, spor ürünleri ve cep telefonu satan dükkânlara ev sahipliği yapıyor. İsmi “kalkan” kelimesinden gelen popüler cadde üzerinde mağazaların yanı sıra St. Antonier Kilisesi ve Renzo Piano tarafından tasarlanan Weltstadthaus gibi ilgi çekici binalar bulunuyor.

    Bizim gibi üç gününüzü bu şehre ayırırsanız vaktiniz biraz daha bol olduğundan park ve bahçeleri gezebiliyorsunuz.DSCN1035

   11.5 hektarlık bir alan üzerine kurulmuş olan Köln Flora ve Botanik Bahçesi, hayvanat bahçesinin bitişiğinde yer alıyor.DSCN1033 Üstelik giriş ücretsiz. 10 bin civarında bitki türünü barındıran bahçe kompleksinin flora bölümü 3 yıllık yenilemenin ardından 2014 yılında yeniden açılmış. DSCN1026Bitki ve çiçekler hakkında detaylı bilgi edinebileceğiniz tesis bünyesinde konferanslar, konserler, evlilik törenleri ve kutlamalar gerçekleştiriliyor.İnsan bu güzelliklerin içinde kendini kaybediyor.Tabi Gamescom fuarına gelenlerin burayı tercih etmemesinden dolayı da huzurlu bir sessizlik vardı.DSCN1031

    Ren Nehri üzerinde işleyen teleferik şehri kuş bakışı görmek için oldukça ideal. Nisan ayından ekime kadar kullanılabilen Köln Teleferiği 1957 yılından beri hizmet veriyor. 935 metre yükseklikte işleyen toplu taşıma aracı düşük hızı sayesinde Köln Katedrali başta olmak üzere kentin birçok yerini seyretmek ve fotoğraflamak için uygun ortamı yaratıyor. Kış aylarında çalışmıyormuş.DSCN0997

  Günümüzde en modern hayvanat bahçelerinden biri olarak anılan Hayvanat Bahçesi de, 1860 yılında kurulmuş.DSCN1027    2. Dünya Savaşı’nın ardından 1947 yılında tekrar açılan hayvanat bahçesine 1971 yılında akvaryum, 1985’teyse primat evi eklenmiş. 2000 yılında eklenen yağmur ormanı bölümü sayesinde şu anda 20 hektarlık alan üzerine kurulu parkta 500’ün üzerinde tür gözlemlenebiliyor.

   Neler tatmalısınız derseniz…

   Kölsher Kaviar: Soğanlı sosis türü

   Rievkoche: Patates ve elma püresi ile hazırlanan bir çeşit gözleme

   Bratwurst: Izgarada pişen bir çeşit sosis

   Flammkuchen: Peynirli bir çeşit pizza

    Brüsseler Parkı
Parkın içinde yer alan kafe, öğle yemeği için güzel bir adres. Enginar, risotto ve çeşitli salataları öneriyorlar.

     Beef Brothers ; Leziz bir Hamburger’in tadına varmak istiyorsanız, Foursquare’e göre de şehrin en iyileri arasında yer alan mekanı tercih edebilirsiniz. Self-servis konseptinde. Hamburgeriniz hazır olduğunda numaranız söyleniyor, o şekilde siparişini alıyorsunuz. Burgerin yanında mutlaka patateste söyleyin. Çünkü bildiğimiz klasik menü anlayışı yok, Shake Shack gibi. Özellikle Cuma-Cumartesi akşamları oldukça kalabalık oluyor, kapı önündeki kuyruk sizi yıldırmasın. Bu lezzet için biraz sıra beklemeye değer. Aachener Caddesi’nden geçerken karnınız aç ise burayı es geçmeyin.

     Max Stark ; Leziz et yemekleriyle öne çıkan bu birahanede Köln usulü bir şinitzel olan Jägerschnitzeli denenmeli diyorlar. 

     Papa Joe’s Biersalon ;  Haftanın her günü canlı caz müziği yapılan mekanda birayla beraber özellikle favori lezzeti, lahana,  patates ve sosisten yapılan Malzer-Teller’i denemeden dönmeyin diyorlar.

     Hallmackenreuther ; Belçika mahellesinde ki uğrak yerlerden biri.

    Metzgerei Schmitz ; Kahveyi yanında tatlıyla almak isterseniz iyi bir seçenek.

    Çocuksuz geldik, yorulmadık barlara gidelim derseniz ; Barracuda Bar, Alter Wartesaal, Herr Pimock, Studio 672, Sixpack, Grünfeld, Underground önerilen yerler arasında.

   “Köln’ü görmeyen Almanya’yı görmüş sayılmaz” sözünü söyleyen Romalılara tüm içtenliğimle katılıyorum. Tekrar gitmekte isterim….💘

STUTTGART-MERCEDES’İN ANAVATANI

Published by:


schlossplatz-stuttgart-palace-square15 temmuz darbe girişimi daha doğrusu kalkışması sonrası devlet memurlarının izni hop dedi iptal oldu.Bütün bir yıl yazın çıkacağın tatilin hayalini kurmuşken birden bulunduğun şehirden kıpırdayamayacağını  algılamakta zorlanıyor insan.Ülke bu haldeyken sen çıkamadığın tatile mi üzülüyorsun diyerek burun kıvıranlar; haklısınız ama bu konu üzerine sanırım cilt cilt kitap yazılır.Merak edenler okul kitaplarını inceleyebilirler….O yüzden bu derin mevzuları, “görmezden gelme çabalarımız bohçası”na tıkıp,kaldığımız yerden devam edecek olursak..Çok şükür İzmir deydik ve hafta sonlarımızı il sınırları içinde değerlendirebiliyorduk.Bilgisayar tek hobisi olan oğluşum, Köln deki uluslararası bilgisayar oyunları fuarına gitmek istiyordu.Ben izin alamadığımdan baba oğul birlikte gitmelerine karar vermişken, 15 Ağustos da izinler açıldı.Yurt dışı turlarına birlikte çıktığımız arkadaşlarla anında iletişime geçtik  ama doktor olmanın giderek zorlaştığı ülkemde öyle hemen izne ayrılmak mümkün değildi tabi.Hastaların aldıkları muayene randevularını onların onayı olmadan iptal edilemediğinden üç aile bizimle birlikte izne çıkma girişiminde bile bulunamadı.Girişim diyorum çünkü esas bundan sonra hayli sıkıntılı bir süreç bizi bekliyordu.Önce nöbetlerimi organize ettim.Sonra başhekimliğe yurt dışı izin dilekçemi götürüp verdim.Yurtdışı izinlerinin en az 15 gün önceden dilekçelerini vermek gerektiğini, benimse 4 gün öncesinden istek yaptığımı,kendileri imzalasalar bile sekreterliğin asla imzalamayacaklarını söylediler.Bende onlara bu söylediklerinizde haklısınız ama on beş gün öncesinde izinler açık değildi ki istemiş olabilseydim, bu olağan üstü bir durum dedim ve imzamı alıp kuzey sekreterliğin yolunu tutum.Aynı konuşmalar orada da bir kaç yerde geçti tahmin ettiğiniz üzere ve sabah 8:30 akşam üzeri 17:00 arası tüm kapıları çalıp sekreterlikten yazımı çıkartıp sağlık müdürlüğüne gönderttirebildim.Ertesi gün tüm gün Sağlık Müdürlüğün de yazımın çıkması için uğraştıktan sonra ; elime tek bir sayfa beyaz kağıtta yurt dışına çıkmasında sakınca yoktur yazısını verdiklerinde bunun için mi üç gün sabahtan akşama kadar süründüm dedim.Ne gibi bir sakınca olabilirdi ki zaten lisede iyi bir üniversiteye girebilmek için  çalış, tıp fakültesinde doktor olmak için çalış, uzmanlık sınavını kazan sonra tekrar asistanlık ve uzman olmak için çalış.Sonrada mesleğini en iyi şekilde icra edebilmek için çalış …biz doktorların başka bir şeylerle uğraşacak zamanlarımı var sanki..Belgeyi aldık ama bakalım çıkabilecekmiyiz havaalından ,sıkıntı yaşamadan uçağımıza binebilecekmiyiz…üç şehirde otellerin ücretini öde, uçak biletlerini al, araba kirala ve sonra hepsinin uçup gidebileceği korkusu..Tabi ki o gece neler olacağını bilemediğimiz için heyecandan uyuyamadık.Bizden önce çevremizde de kalkışma sonrası hiç yurt dışına çıkabilen olmadığı için ,kaderimizde ne varsa o diyerek havaalanına uçuşumuzdan beş saat önce gittik.Önceden yeşil pasaportlu olmak bir ayrıcalık iken o gün yaşamda her şeyin nasıl hızla değişebileceğini anladık.Tek biz yeşil pasaportlu olduğumuz için bizi bir kenara oturtup güvenlik kontrolü için beklememizi söylediler.Bu sırada tüm yolcular bize vebalıymışız gibi bir bakış atarak rahatça uçağa bindiler.İyi ki uçuşumuz İzmir-Stutgard arasıydı,İstanbul dan uçmamız gerekseydi sanırım saatlerce bekleyebilirdik.Yirmi dakika sonra polis memuru sorun yok uçağa binebilirsiniz dediğinde bu seyahat bütün bunlara değer miydi diye düşünerek yolculuğumuza başladık🙄Yaklaşık 3 saat süren yolculuğumuz sonrası havaalanına indiğimizde yeşil pasaporta sahip olmanın çilesinin bitmediğini anladık.Yine bizi ayrı bir kenara çekip ,otel rezervasyonlarımızın ,kiraladığımız araç ödeme bilgileri ve dönüş uçuş bilgilerimizi inceledikten sonra bizi Alamanyalarına 1 haftalığına kabul ettiler.😀dscn0776Stutgard Havaalanından kiraladığımız aracımıza binerek, otelimize gittik.GPS sistemi sayesinde otelimize kolayca ulaştık.Ve araç içi GPS sisteminin Türkiye de olmamasına hayıflandık.img_3890

Bu arada kiraladığımız araç Mercedes in Türkiyede olmayan bir modeli olduğu için, resmini ilgilenenler için koydum.Benimkiler de aracı beğendiler ayrıca…😄dscn0780Otelimiz şehrin ana merkezine yürüme mesafesindeydi ve her yönüyle çok keyifliydi..Weindteige otelin en ilginç yanı balıklarıydı.dscn0788

Otelin kahvaltısı muhteşemdi

Otelin kahvaltısı muhteşemdi

     Gelelim Stuttgart a; Baden Württemberg eyaletinin başkenti, 600.000 kişilik nüfusuyla Almanya’nın altıncı büyük şehriymiş .Hala Almanya’nın en çok Türk bulunduran şehirlerinden. Türkiye’den düşük fiyatlı uçuşlarla gelmek de buraya ulaşmak adına kolaylık sağlıyor.

     Bir yanıyla yemyeşil bir doğa ve bunlarla bütünleşen tarihi binalar diğer yandan göz dolduran kocaman bir metrapol.Almanya’nın endüstriyel anlamda en aktif şehri .DSCN0804

Porsche, Mercedes-Benz, Bosch, SAP gibi  büyük markaların şirketlerine ev sahipliği yapmasından dolayı” Stuttgart gezilecek yerler listesi”nin büyük çoğunluğu haliyle endüstriyel müzelerden oluşuyor. Yani burası tipik bir Alman şehri.DSCN0794Deniz yok ,nehri ve çevresini de turistik alanlar ile değerlendirmemişler ve bütün bu karasallığa rağmen meydanda hissettiğim o huzur nereden geliyor acaba diye kendime sorduğumda ; sanırım insanlardan yansıyan içsel dinginlikten  sonucuna vardım ve uzun süredir de bu huzuru bulabilmek için yurt dışına çıkmak istediğimi algıladım.

Sonuç olarak turistik çok bir özelliği olmayan bu şehri dolaşırken yine de zevk alacaksınız.Sözcü ve Aydınlık gazetelerinin de satışını görmek ayrı bir hoşluk yaratacak ruhunuzda da ayrıca…DSCN0792

     Otelimizden çıkıp yürüyerek şehrin en büyük meydanına geliyoruz.

    SchlossplatzDSCN0833

    Yeni Saray(Neues Schloss) ın ortasında yer alan alan, askeri amaçlı kullanıldıktan sonra 1918 de halka açılmış.Şehrin en işlek bir o kadar da en huzurlu olan bu meydanın da Württemberg Kralı 1. Wilhelm in 60. doğum günü anısına dikilmiş,Concordia Heykeli ve Melek Çeşmesi bulunuyor.   Bahçe ve çeşmelerden oluşan bu alan insanı muhteşem hissettiriyor.Kafelerde oturanları,çimlere uzanan insanları ve bisikletle dolaşan insanları saatlerce sıkılmadan izleyebilirsiniz inanın ki..DSCN0820Stuttgard resimlerine bakıldığında görünen kısım da işte burası.Yani burayı görmeden gitme şansınız yok zaten☺IMG_3876

   Württemberg Dükü Charles Eugene tarafından 1746-1807 yılları arasında inşa ettirilen Neues Schloss, Ludwigsburg Sarayı ile birlikte dönüşümlü olarak kraliyet ikametgâhı olarak kullanılmış.DSCN0815 Kent merkezindeki en görkemli bina olan barok stili sarayın bir kısmı günümüzde finans ve eğitim ile ilgili resmi kurumların ofislerini barındırıyor. 2. Dünya Savaşı’nda zarar görmesi nedeniyle 6 yıllık restorasyon çalışmasıyla günümüzdeki haline kavuşan tarihi yapıyı rehberli turlara katılarak ziyaret edebilirsiniz.DSCN0817

Bizim içini gezecek vaktimiz mi yoktu ,yoksa bahçeden ayrılıp içeri mi girmek istemedik  bilemiyorum artık.😂

    2005 yılında açılan Kunstmuseum Stuttgart,DSCN0835 küp şeklindeki binasıyla  çok dikkat çekici. Neues Schloss ın manzarasına sahip. Pazartesi hariç haftanın 6 günü ziyaret edebileceğiniz bir müze barındırıyor.Müzenin 5.000 m²’lik sergi alanında Alman sanatının eşsiz örneklerini barındıran 15.000 parçalık bir koleksiyon sergileniyor. Gösterimi yapılan çalışmalar arasında Otto Dix, Willi Baumeister, Fritz Winter, Wolfgang Laib, Ben Willikens gibi sanatçıların eserleri görülebiliyormuş ama ben içini gezmedim.Ön kısmından tren istasyonuna doğru yürürseniz Königsstrasse nin büyük bölümünü yürümüş olursunuz. 

   KönigsstrasseDSCN0818

     Araç trafiğine kapalı olan bu alan Stuttgart ın en uzun ve en işlek alış veriş caddesidir.Hatta Almanya’nın da en uzun ikinci caddesiymiş.Yaklaşık 1.2 km uzunluğunda ki bu caddeye bağlanan irili ufaklı sokaklarda araç trafiğine kapalı.

Şehrin en hareketli alanı olan bu caddede çok sayıda şık mağazalar yer almakta.Bu caddenin ortalarında Königsbau alış veriş merkezi bulunmaktadır.

DSCN0825Burada ki mağazaları gezebileceğiniz gibi restaurantlarda bir şeyler atıştırabilirsiniz.DSCN0827

DSCN0830

Tren Garı

DSCN0831

Etrafı hendeklerle çevrilerek savunma amaçlı kullanılan (Old Castle Stuttgart) DSCN0801adlı kalenin geçmişi 10. yüzyıla kadar uzanıyor. Württemberg kontunun ikametgâh olarak seçmesinin ardından, kent merkezinde yer alan tarihi yapı genişletilerek saray olarak kullanılmaya başlanmış.DSCN0808DSCN0806
Sarayın bir bölümü günümüzde Württemberg dönemini anlatan eserlerin sergilendiği Landesmuseum Württemberg Müzesi’ne ev sahipliği yaparken, avlusunda bulunan kilise halen ibadete açık tutuluyor.DSCN0807

  Marktplatz-SchillerplatzDSCN0811

Burası da şehrin tam merkezinde ancak şehrin hengamesinden bir an için kaçıp, Cumartesi günleri kurulan çiçek pazarıyla rengarenk olan, sizi eskilere götüren ufak  bir meydan.DSCN0810Alman şair, filozof, tarihçi ve drama yazarı Friedrich Schiller’in anıtıbu meydanda yer aldığından ismini almış.DSCN0813Meydanın çevresinde Stiftkirche (kilise), Prinzenbau (Baden-Württemberg Adalet Bakanlığı binası olarak kullanılıyor) ve Altes Schloss (Eski Saray) gibi tarihi binalar yer alıyor. DSCN0812

Baş mimar Christian Friedrich von Leins gözetiminde 1864-1876 yılları arasında inşa edilen kilise Johanneskirche (St John’s Church) Stuttgart-FeuerseeFeuersee (Ateş Gölü) kenarında bulunuyor. Gotik tarza sahip dini yapının ana binası 2. Dünya Savaşı’nda büyük oranda kullanılamaz hale geldiği için savaş sonrası dönemde tekrar inşa edilmiş. Yeniden inşası sırasında zarar görmüş gotik kubbeleri daha modern bir tasarımla değiştirilen kilisenin kulesi, savaşın yarattığı yıkımı hatırlatması için kasıtlı olarak yarım bırakılmış.

   Wilhelmsplatz

     Burası yan yana dizili kafelerin ve restaurantların bulunduğu sevimli bir meydan.Yemek yemek için  iyi alternatifler var.

   Duke Charles Eugene’in emriyle 1764-1769 yılları arasında inşa edilen Solitude Kalesi (Schloss Solitude);6-schloss-solitude  Yazlık ikametgâh ve av köşkü olarak kullanılmış. Konumu sayesinde çevresindeki kasabaların ve kırsal alanların muhteşem manzarasını  görmek mümkün. Geçmişte pek çok önemli siyasi kararın alındığı tarihi yapı günümüzde bir akademiye ve müzeye ev sahipliği yapıyor.

  Şayet bit pazarına meraklıysanız doğru Karlsplatz’a.

   Wilhelma Hayvanat-Botanik Bahçesi wilhelma-zoo-stuttgart-03Şehrin kuzeyinde ki bir şato içinde yer alan bahçe 1919 yılında botanik kısmı,1951 de de ilk hayvan sergi kısmı açılmış.İçinde 1200 hayvan ve 6000 bitki türü bulunmaktaymış.Özellikle çocuklu bir aileyseniz tüm gününüzü bura da geçirebilirsiniz.Tabi bizim hiç bu kadar uzun zamanlarımız olmuyor yurt dışında☹  Park 365 gün açık.Sabah 8:30 da açılan parkın kapanışı mevsimlere göre değişkenlik gösteriyormuş. Buraya metroyla gelmek isterseniz Stuttgart Arnulf – Klett –Platz’dan U 14 metrosuna bindiğinizde 8 durak sonra Wilhelma durağında ineceksiniz. Yolculuk yaklaşık 8 dakika sürüyormuş.

    Neckar Nehir TuruFloss_im_Gruenen_original

   Vaktiniz varsa bu tekne gezisi ile üzüm ,şarap bağlarını görebilirsiniz.Buralarda daha çok Trollinger,Dornfelder,Lemberger şaraplarının üretilmekteymiş,bunları tatmak hoş olurdu sanırım.

     Porsche Müzesi porsche-normal

Müze Zuffenhausen’de bulunuyor. İlk olarak 1976 yılında Porsche fabrikasının yanında açılan müzenin 5.600 m²’lik sergi alanında prototip ve klasik modelleri içeren 80 araçlık bir koleksiyon bulunuyor.Müze girişi 8 Euro.

Müzeye gitmek için Stuttgart tren garı (tief) tarafından S6 ‘ya binip, 4 durak sonra yani  12 dakika sonra Neuwirtsh. (Porscheplatz)’da inebilirsiniz.

Daha önceden rezervasyon yaparsanız Porsche deneyimi de yaşayabilirsiniz.

Müze çıkışında da Porsche lisanslı ürünlerini bulabileceğiniz bir mağaza ve restaurant var.

Müzenin karşı tarafında da müzeyi gezdikten sonra Porsche almaya niyetlenirseniz  Porsche satış ofisine gidebilirsiniz.😆 Biz mersedes kiraladığımız için mersedes müzesini gezdik,porsche müzesini gezmek istersiniz diye size yazdım.😁

 Veee geldik bu şehrin gezi planımıza  katılmasının en büyük nedeni olan Mercedes MüzesiDSCN0887

Müzeye altınızda arabanız yoksa nasıl gideriz derseniz Stuttgart Hauptbahnhof’ta (Merkez Tren Garı) Kirchheim istikametine doğru giden S1 Bahn’a binip, yaklaşık 7 dakikalık seyahat sonrasında Neckarpark durağında inip , yaklaşık 10 dakika yürürseniz Mercedes str.de bulunan Müzeye gelmiş oluyorsunuz.Şayet yok ben yürümek istemiyorum diyorsanız bu durumda yine Kirchheim istikametine giden S1 Bahn’a binip yaklaşık 4 dakika sonra Bad Cannstatt durağında inin, yaklaşık 3 dakikalık yürüme sonrası otobüs duraklarına geleceksiniz. Buradan da 56 numaralı otobüs ( İstikamet: Wagenburgstrasse) ‘e binerseniz Mercedes Benz Müzesinde inebilirsiniz.
  DSCN0885Otomobil endüstrisinin 130 yıllık gelişiminin sergilendiği Mercedes-Benz Müzesi, 2006 yılında açılmış. Daimler fabrikasının ana girişinin hemen yanında bulunan müzede Mercedes markalı 160 klasik otomobil sergileniyor. 16.500 m²’lik kapalı alana sahip tesiste araba sergilerinin yanı sıra otomotiv endüstrisi ile ilgili belgesellerin gösterildiği salonlar, alışveriş mağazası ve restoran bulunuyor.DSCN0875

Müzede, ilk dikkat çeken şey binanın kendisi. Öyle ki, müzede otomobil tarihi turları dışında mimari turlar da düzenleniyor.Bir çok tasarım ödülü almış bina.Müze pazartesi günleri kapalı olmakla birlikte diğer günler 09.00-18.00 saatleri arasında açık.Müze giriş ücreti 8 euro ve akşam 16:00 dan sonra ücreti yarıya düşüyor.DSCN0848

DSCN0849

“Ben atlara inanıyorum. Otomobil, geçici bir hevesten başka bir şey değil…” İmparator 2. Wilhelm.

Müze spiral şeklinde dizayn edilmiş. Biletlerinizi aldıktan sonra, size verilen kulaklıklarla birlikte asansöre biniyorsunuz ve asansör sizi en yukarı kata çıkarıyor.

DSCN0859

1885 ilk benzinli motor üretiliyor.

İlk araba sevgiliye hediye edilmiş.

İlk araba sevgiliye hediye edilmiş.

İlk arabanın bulunuş hikayesiyle birlikte , dolana dolana  aşağıya doğru inerek günümüze ulaşıyorsunuz. Koridorlardan aşağı doğru kıvrılırken de duvarlar da tarihçeyi okuyap,yıl yıl dünyada ki önemli olayları tekrar gözden geçirebiliyorsunuz.DSCN0851

 Her dönemde yapılmış her otomobilin de istisnasız örneği var.  Bodrum katta ufak sinevizyon salonu ve süper bir müze dükkanı bulunuyor. Burada bir Formula 1 aracı da fotoğraf çektirmek isteyen ziyaretçilere açılmış durumda.DSCN0853DSCN0855

Müzede efsane ve koleksiyon bölümü bulunmaktadır. İlk Mercedes markalı otomobil Emil Jellinek tarafından verilen bir sipariş sonucu yaratılıyor. Daha yollarda neredeyse hiç içten yanmalı otomobil yokken Jellinek 36 adet otomobil üretilmesi için sipariş veriyor. Ancak bir şart koyuyor: Adriana Manuela Ramona adındaki kızının lakabı bu otomobillere verilecek. Yani Mercedes olacak.💙💛💚💜DSCN0876Müzede ayrıca belli bir ücret karşılığında simülatörden de faydalanabiliyorsunuz.DSCN0874
 
Müzeyi gezdikten sonra mağazadan da alışveriş yapabilir, cafesinde dinlenebilirsiniz.DSCN0873
 
Benim gibi arabalara karşı çok zaafı olmayan birisinin bile bu müze etkilediğini söylemek ilginizi çeker sanırım.Hele genetik olarak ilgi alanları otomobil olan, hangi yaştan olursa olsun erkekler varsa grupta keyiflerini siz düşünün.
  Mercedes-Benz Arena,mercedes-benz-arena_0

VfB Stuttgart Futbol Kulübü’nün maçlarını oynadığı stadyum , ilk olarak 1933 yılında Neckarstadion adıyla açılmış.  Uluslar arası maçlarda 55.000 seyircinin alındığı tesiste futbol maçlarının yanı sıra konserler de düzenleniyor.

Fernsehturm-Televizyon Kulesi

Burası da Stuttgart’ı tepeden görmek isteyenler için ormanların içinde yemyeşil bir alan.DSCN0834

Çelikli betondan yapılma ince borularla inşa edilen ilk yapı .Dünyanın ilk betonarme telekomünikasyon kulesi unvanına sahip yapı .Stuttgart’ın güneyindeki Degerloch İlçesi’nde yer alıyor. 1954 yılında yapımına başlanan ve 1956 yılında hizmete giren kulenin kırmızı uyarı ışıklarının hemen altında bulunan 3 adet dönen ksenon lambaları özellikle akşamları hoş görünüyor.Bu kule 2014 senesinde yangından dolayı oluşabilecek bir sorundan kaynaklı olarak kapatılmış ancak sorunlar giderildikten sonra 2016 Ocak itibariyle tekrar kullanıma açılmış. Kulede ayrıca alışveriş yapabileceğiniz bir hediyelik eşya dükkânı bulunuyor.Fernsehturm_1

Bu kule toplam 217 metre yüksekliğinde, yukarısında seyir terası bulunmakla birlikte bir restaurant da bulunuyor.

Kule ücreti kişi başı 7 Euro.  Stuttgart Hauptbahnhof Arnulf-Klett-Platz’dan U7’ye bindiğinizde 7 durak sonra Ruhbank( Fernsehturm) durağında inerseniz yaklaşık 10 dakika da ulaşabiliyormuşsunuz.

  1843 yılında Kraliyet Sanat Okulu’nun da bulunduğu tarihi bina içerisinde açılan sanat müzesi Staatsgalerie Stuttgart (State Gallery)staatsgalerie-stuttgart  1984 yılında James Stirling’in tasarımını yaptığı yeni binasına taşınarak ulusal bir müze olmaktan çıkıp, Avrupa’nın alanında en önemlilerinden birisi olmuş. 20. yüzyıl modern sanat akımının en önemli temsilcilerinden olan Pablo Picasso, Oskar Schlemmer gibi ressamların tabloları bulunuyormuş ben görmedim ama ilgilenenlere duyurulur.😊

Almanya’da nasıl Münih’in Oktoberfest’i meşhursa, Stuttgart’ın da ilkbahar döneminde Frühlingsfest’i meşhurmuş. Burası Avrupa’nın en büyük ilkbahar festivalinin kutlandığı yermiş. 2017 senesi itibariyle bu sene 79. kutlanacak. Nisan ve Mayıs ayının belli bir aralığında gerçekleşen bu festivale belkide denk getirebilirsiniz gezinizi.

Bol vaktiniz varsa Max Eyth See yi görebilirsiniz.Neckar nehrinin yanında ki yapay bir göl olup,dolaşıp temiz hava almak için ideal bir alan.

Yeme içme;

Willemsplatz da ki Bistro Einstein,II Promodoro ve Murrhardter Hof

Rotebühlplatz da Sushi Circle

Marktplatz da Alte Kanzlei ,Scholz,Cafe Planie nin kek ve turtaları

Schlossplatz da Künstlerbund cafe

Kriegsbergstr üzerinde ki Meksika restoranı Hauptbahnhof

Calwer Str. deki Calwer Eck gece hayatı içinse S-bahn hattının üzerinde ilerleyen ve Königstrasse ye paralel Theodor Heuss Str deki sosyetik kulüplere takılabilirsiniz.

Bu kadar Stutgard yeter diyerek mercedesimize atlayıp mercedesimizi ana vatanından ayırıyoruz. …..

 

ST PETERSBURG – SANKT PETERBURG (PETER İN ŞEHRİ)

Published by:

St-Petersburg-599569     Henüz Rus uçağını düşürmemiş olduğumuzdan vizesiz gidebildiğimiz zamanlardaki beyaz gecelerden bahsedeceğim.)))):  Bizler beyaz büyülü geceleri St petersburg gibi sanat ve tarih kokan bu şehirde gördük ama bizden sonraki Türkler bunu başarabilir mi bilmiyorum))):

    Türk Hava Yollarının İzmir-İstanbul uçuşunda bir saatten fazla gecikme yaşanınca bağlantılı sefer olan İstanbul -St Petersburg uçağına son dakikada yetiştik.Pulkovo havaalanına inince”havaalanı diyorum ama bizim ilçe otogarlarımızdan bile küçük ,sevimsiz bir yer” ortamı gördüğümüzde ki ilk şaşkınlığımızı atlatamadan ,bizimkilerle birlikte seyahati planladığımız diğer iki ailenin de bavullarının İstanbul dan kalkan uçağa yetişemediğini öğrendik.Bu tür hikayeler hep başkalarının başına gelir sanırsınız ya işte öyle bir şaşkınlık içinde ve doğru düzgün ingilizce konuşulmayan bir ülkede derdimizi anlatmaya çalıştık.Yaklaşık 3,5 saat süren bu  sıkıntılı  zamanın sonunda THY nın görevlileriyle anlaştığımızı düşünerek ,bu süre boyunca bizi kapıda bekleyen ve otelimize götürecek olan minübüse de, iyi bir bekleme bedeli ödeyerek yaklaşık onyedi km lik mesafedeki şehir merkezine kırkbeş dakika gibi bir sürede varıp Helvetia Hotel e ulaştık.34385709

    Eğer araba kiralamadıysanız bizim gibi ;taksiye binecekseniz taksi simsarlarına dikkat edin diyorlar. Bu yüzden, mutlaka fiyat sormanızı ve taksinizi havaalanındaki kapının yanındaki deskten almanızı tavsiye ediyorlar. Bunun yanı sıra, kapının önünde duran otobüslerle de hemen 15 dk lık mesafedeki metro istasyonuna gidip  çok daha ucuz yolla gideceğiniz yere varabilirsiniz.Otobüse arka kapıdan binip önden iniyormuşsunuz. Para ise inerken veriliyormuş. (Otobüs 30 RUB + Metro 28 RUB)

   Otel girişimizi yaptıktan sonra bellboy valizimizi almaya gelince nedendir bilinmez hepimizi bir gülme krizi tuttu.Yabancı ülkede olmanın en iyi yanı açıklama yapmaya gerek kalmıyor (:  İyi yan demişken bir tane daha aklıma geliverdi;  odaya geçince yerleşmek yada ne giyeceğiz diye uğraşmak durumunda değildik.Bu kadar iyi yan yeter diyenler içinde üzülmesinler; sıcak bir ülkeden geldik ve temiz bir şeyler giysek iyi olurdu.)): Tabii ki tahmin ettiğiniz üzere, soluğu hemen hemen tüm gezimizin, maalesef ki  vaktimizin büyük bir kısmını ayırmak zorunda kalacağımız; alış veriş merkezinde aldık.DSCN0605DSCN0607DSCN0608

Otelimiz  .görülmesi gereken mekanların çoğunu içeren, şehrin en ünlü caddesi Nevsky Prospect in ara sokağındaydı..Prospect cadde anlamında kullanılıyor,Nevsky ise milli kahramanları Alexander Nevsky den geliyormuş.

Nevsky’de yürümek için öyle bir amacınızın olmasına gerek yok sadece gezinmeniz bile keyifli. O tarihi dokunun içerisinde  yürürken insan kendini bir film setinde hissediyor. Özellikle havanın karardığı anı yakalayabilirseniz masalımsı bir filmin içinde sanırsınız kendinizi.1

  Şehrin kuruluşu çok eskilere dayandığından her yer tarih kokuyor.  1703 de Çarl 1. Petro (deli petro) tarafından Rus Çarlığının Avrupa ya açılan kapısı olması amacıyla kurulup,planı bile kendisi tarafından çizilen  şehir; 200 yıl başkentlik yapmıştır ülkesine.1918 yılından sonra Çarlık Rusya nın başkenti Moskova olmuştur.1893 de Lenin proloterya hareketini burada başlatmış;Dünyanın bütün işçileri birleşin! …. DSCN0618DSCN0623DSCN0617

   1917 de Şubat ve Ekim devrimleri bu kentte yaşanmış.İsmi de Rus İç Savaşı (1918-24 yılları) arasında Petrograd olarak değiştirilmiş.Bolşevik ihtilali sonrası Lenin in ölümünden sonra Stalin şehrin adını onun anısına Leningrad olarak değiştirmiş.1991  de yapılan halk oylaması ile adı tekrar St Petersburg olmuş.DSCN0614

  Neva Nehri deltasında kurulan şehir aslında büyük bir bataklık alanın dönüştürülmesi ile oluşturulmuştur. Kent merkezindeki pek çok bina Amsterdam’da olduğu gibi çamur alanlara saplanmış direkler ve tahtalar ile kuvvetlendirilmiş temellere inşa edilmiştir. 

5 milyon nüfuslu şehrin bizimle saat farkı 1 saat ileridir.

Para birimi Rus Rublesi (RUB)  1 euro 40 rub ediyor.Türk lirasına çevirmedim malum sürekli değişiyor.DSCN0698

Moskova nın 715 km kuzeybatısında yer alan şehir Avrupa nın 4. büyük şehri. Logada gölünden doğan Beyaz denizi Baltık denizine bağlayan 74 km lik Neva nehrinin 30 km si şehirden geçiyor. Özellikle 2.Dünya Savaşı sırasında bu nehir tek yaşam kaynakları olmuş; toplam 29 ay sarılan ve kuşatılan şehir, Adolf Hitler’in emriyle sürekli olarak top ateşine ve bombardımana tutulmuştur. Savaş, kenti büyük hasara uğratınca Leningrad ve onun varoşları, takip eden on yıllık sürede eski kroki üzerinde yeniden inşa edilmiştir.Yani bugünkü kimliğini İtalyan mimar Domenico Trezzini tarafından 1716 yılında Vasilievsky Adası merkez alınarak tasarlanan hali ile kazanmıştır. 95 kanal ,12 ada ve 400 köprüye sahip şehirdeki  21 köprü günde iki kez açılıp kapanıyor. Şehir 1439 m2 olmakla birlikte esas şehir alanı 605m2. DSCN0696

Dostoyevski, Puşkin, Anna Akhmatova ve Rimsky-Korsakov‘un evleri de müze olarak kullanılmaktadır.DSCN0694
 
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski‘nin romanları Suç ve Ceza ve Ezilenler de bu şehirde geçer.
St. Petersburg, 40’dan fazla tiyatroya ev sahipliği yapar. Dünyaca ünlü Mariinsky Tiyatrosu, geleneksel kent kültürünün merkezidir. Alexandrinsky Tiyatrosu, St. Petersburg’daki en eski drama tiyatrosudur. Klasik Rus Draması’ndan en önemli örnekler burada gerçekleştirilir. Mussorgsky Opera Evi, kentin ikinci en büyük müzikal sahnesidir. Akimov Komedi Tiyatrosu, komedi oyunlarının sahneye konduğu en önemli yerdir. Bolshoy Kukla Tiyatrosu, çocuklara özgü oyunlarıyla ön plana çıkar. Müzikal Salon (Musical Hall), hafif müzik performanslarının kentteki en önemli merkezidir.DSCN0673
Bosse’s House (Bosse’nin Evi), Karnaval, Buz Sarayı, Lensoviet Kültür Sarayı, Belediye Kültür Merkezi, Oktyabrsky ve The Philharmonia kentteki büyük ve modern konser alanlarıdır.
Kent çok sayıda sanat galerisine ev sahipliği yapar. Ross Fotoğraf Galerisi, Art-Gorod, D–137, Mikhaylov Galerisi, Palitra Galerisi ve Anna kentin sanat merkezlerindendir.DSCN0621
Kışın, tiyatro ve film festivalleri kenti olan St. Petersburg, yazın eğlence mekânlarıyla bambaşka bir atmosfere sahip olur. Beyaz Geceler Dans Festivali, Russian Winter Festival, Goodbye Russian Winter Festival ve Osenie Ritmy (Sonbahar Ritimleri) Uluslararası Caz Festivali kentte düzenlenen en önemli festivallerdendir.Şehirdenki 50 den fazla müze genelde 10:00 gibi açılıp 14-16:00 gibi kapanmaktadır.Bu kadar kitabi bilgiden sonra artık gezmeye başlayalım((:  DSCN0674
     Geceden yıkayıp kuruttuğumuz giysilerimizi giyip;bayanlar alışveriş merkezine ,erkekler havaalanına şeklinde iş bölümü yaparak güne başladık.Elleri boş dönen erkeklerimizi ellerimiz dolu karşılayarak ne kadar sevindirdik bilemem ama 2007 yılında en pahalı şehir seçilen Petersburg da alışveriş yapma ayrıcalığını buruk bir şekilde tatmış olduk.(((: Sıkıntılarımızı bir sonraki güne erteleyip kendimizi Nevsky Prospect caddesine attık.
 
     Beloselsky-BelozerskySarayı1701_detail_page

     Kırmızı renkli neo-barok saray , korint stili duvar ayakları ile ünlü saray halen kültür merkezi ve balmumu müzesi olarak kullanılıyor.DSCN0613  Devamında Aniçkov Köprüsü nü geçiyoruz.

DSCN0615

Anichkov köprüsü üzerinde grubumuzun erkekleri(: Arka fonda Kukolki tiyatrosu

   Cadde üzerinden ilerlerken sağda Singer House  u görebilirsiniz.

 Kitaplar Evi (House of Books) olarak da bilinen Singer House , Petersburg’un önemli simgesel binalarından biri. 1904 yılında Singer firmasının gökdeleni olması için tasarlanmış ancak, Petersburg yasalarınca Kışlık Saray (Winter Palace)’dan daha yüksek bina yapmak yasak olduğundan mevcut boyunda bırakılmış. 1919 yılında bir yayınevine tahsis edilen bina, şehrin en büyük kitapçısı olmuş . 2004-2006 yılları arasında yenilenmiş. Kitapların çoğu Rusça ,fakat güzel matruşkalar var.Kitapçı çok gerekli olmasa da içinde ki kafeye mutlaka uğranmalı.DSCN0628

    Singer Binası  önünden Nevsky Caddesinden yürüyüp Saray Meydanı’na (Palace Square) (Dvortsovaya Meydanı) na gelebilirsiniz yada arka tarafına doğru ilerleyip dökülen kanlar kilisesisine geçebilirsiniz.Biz Saray Meydanına doğru yürüdük….PalaceSquare

    Kışlık Saray ve yarım daire şeklindeki bakanlık binalarıyla çevrili meydanın merkezinde 1812 yılındaki savaşa ait 42.5 metre yüksekliğiyle dünyanın en yüksek sütunu olan Alexander Sütunu var.Fillandiya dan 1832 de getirilmiş sütun üçbin işçinin uğraşısı ile dikilmiş.Sütun 60000 ton ağırlığın da olmasına rağmen hiç bir şekil de bir desteği yok.Kendi ağırlığı ve matematiğin muhteşem kullanımı ile dik duruyor.Yani bu mühendislik harikası sütun neden matematik okuyoruz diye soran gençlere gösterilebilecek en güzel örneklerden biri.Tepesinde haç tutan meleğin yüzü Napolyon ordularını yenilgiye uğratan 1. Alexandra ya benzemekte.Zaten bu galibiyetin 20. yılı şerefine dikilmiş. Ayrıca bakanlık binalarından birinin üzerinde Napolyon savaşlarındaki iki tekerlekli savaş arabalarının figüre edildiği zafer arkı var.En önemli yapısı Zimleyt Vorey 1754-1762 yıllarında yapılmış ve Rus İmparatorları yüzelli yıl burada yaşamışlar.Şuan müze olarak kullanılıyor.Saint_Petersburg_Palace_Square_Alexander_Column_IMG_6534_1280

    Hermitage meydanı da denilen Dvortsovaya Meydanı etkileyici genişlikte çok ta eğlenceli bir meydan Meydanda at arabaları ile gezinebilirsiniz, ginger ( Segway ) e binebilirsiniz, Peter ve Katerina kostümleri giymiş kişilerle fotoğraf çekilebilirsiniz. Oturup bir şeyler içerken tüm bunları seyredebilirsiniz. Enerjinizi depolayın ki muhteşem bir müze gezisi sizi bekliyor:

   State Hermitage (Ermitaj) Müzesi

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

    Dünyanın en eski ve büyük müzelerinden olan Ermitaj (Ruslar öyle diyor), 1764 yılında Çariçe II.Katerina  nın Berlin den yaklaşık 200 adet sanat eserlerini  satın alması ve bunları koymak için kışlık sarayın yanına başka bir saray yaptırması ile kurulmuş .Kendinden sonra gelen Romanovlarda kolleksiyonu zenginleştirmiş, ancak  halka açılması 1852 yılını bulmuş .Rus barok tarzında, İtalyan asıllı mimar E.B. Rastrelli tarafından yapılmıştır. Altı adet tarihi bina içeren müzede yaklaşık 3 milyon sanat eseri sergilenmekte. ( Dünyanın en büyük resim koleksiyonuna sahip müze, bu nedenle Guinness Rekorlar Kitabı’ndadır.)DSCN0632 1945 adet pencere 1750 adet oda var.Bu odaları gezmeniz için 25 km yol yürümeniz gerekmektedir.Her esere 1 dk ayırsanız yaklaşık 10 yıl bu sarayın misafiri olmanız gerekiyor diyorlar ((:  DSCN0642Tüm müzeler gibi pazartesileri kapalı ,diğer günlerde 10:00-18:00 arası gezilebiliyor.Yaklaşık giriş  17.95 US $ . 12 yaşından küçük çocuklarınız için bilet almanıza gerek yok. İçeride 15 Türk Lirasına , Türkçe basılmış “Hermitage” ve “St.Petersburg” kitapları alabilir, ödemeyi de Türk lirası olarak yapabilirsiniz.Girmeden kendinize Türkçe bir müze haritası alıp kendiniz gezebilirsiniz.Gişe kuyruğu çok uzun o yüzden önceden internetden bilet almayı unutmayın.500 rubleye kulaklık kiralayabilirsiniz.sergilenen bütün eserlerin yanında bir kod var , o kodu bu cihaza tuşluyorsunuz başlıyor anlatmaya.Tabi ki Türkçe yok. ):Hermitage-Museum-St-Petersburg-Inside-hermitage-stairs-Русия-–-Санкт-Петербург-и-Москва-1920x1080

Birinci katta ;     İsa’dan önce 5.-4.yüzyıllara ait Pazırık Höyüklerinden Parçalar,İlkel Kültür ve Sanatlar Salonları,Eski Mısır Kültürü ve Sanatı Salonu,Doğu Kültürü ve Sanatı Salonları,Antik Dünya Kültürü Salonu ve Salonları,Mücevherat Galerisi bulunuyor.DSCN0630
 İkinci katta ;      Kışlık Saraydaki Tören Salonları ve Oturulur Odalar,Rus Kültürü Sanatı ve Salonları,15.- 18.yüzyıllar Fransız Sanatı Salonları,15.-18. Yüzyıllar Alman Sanatı Salonları,16.-18. Yüzyıllar İngiliz Sanatı Salonları,Hollanda, İtalyan, İspanyol, Flaman Sanatı Salonları bulunuyor.DSCN0634
  3.katta ise;       19 ve 20 yüzyıllar Fransız Sanatı Salonları,Alman ve diğer Avrupa Ülkeleri Sanatı Salonları,in, Hindistan, Endonezya, İran, Suriye, Bizans Sanatı Salonları, 20.yy İtalyan Sanatı Salonları bulunmakta.DSCN0633
Rusya’da öğrencilerin ve  genç askerlerin müze gezmesi zorunluymuş. 1970’lerde Afgan Savaşı’nda kolları bacaklarını kaybetmiş Rus askerlerini  hastanede ziyaret edip  sanatın güzelliklerini anlatmışlar! Fazla söze gerek var mı?DSCN0671

Müzenin bodrum katındaki depolarda saklanan, çok kıymetli eserleri farelerin gazabından korumak için kedileri burada besliyorlarmış. Müze kurulduğundan beri hiç şikâyet etmeden hizmetlerini sürdüren Hermitage kedilerine saygıda kusur edilmiyor ve bugün 80’e yakın kedinin barındığı müzede çalışanlar, her yıl Hermitage Kedi Günü adı altında düzenlenen bir etkinlikle minnettarlıklarını gösteriyorlarmış. Bu haftada okullarda kedi temalı resim yarışmaları, kedi kitapları sunumu, makale yarışması ve çocuklara yönelik tiyatrolar düzenleniyormuş.Ne şirin insanlar değil mi….DSCN0651
DSCN0652
DSCN0659Benim gibi yarım yamalak da olsa yağlıboya resimle uğraşan biri için tahmin edersiniz ki burası tam bir cennet..Ama değil 10 yılı ,10 saatimi bile ayıramadım.DSCN0657Bu müzenin benim için farklı bir yeri daha oldu: Plastik ve Rekontriktif Cerrahi Profesörü olan eşimin muayenehanesine yakışır bir resmin benzerini ona yapıp hediye etmek istedim:Jules Joseph Lefevre  nin resmi tam istediğim gibiydi.Bire bir  kopyalamaya çalıştım.Çalıştım diyorum çünkü bir ay sabah sekiz akşam sekiz çalıştığım halde resmi bitiremedim.Sonra Lefevre nin resmi altı yılda tamamladığını öğrenince ;altı yılımı versem bende şaheser çıkarırdım fikrine kapıldım. (((:  Sizlerin fikirlerini de alalım tabi ki….

Mary-Magdalene-in-a-Grotto

Mary Magdalene in a Grotto – Jules Joseph Lefevre – Hermitage Museum

Resmi orjinal boyutundan azıcık büyük yapmışım ama…((:

Resmi orjinal boyutundan azıcık büyük yapmışım ama...Ayrıca dünyanın en eski halısı bir Türk halısı ve burada sergilenmektedir.Adı:Pazırık.180-200 cm boyutlarında ki halı ;Altay da ki göçebe Türkler tarafından yapılmış,2500 yıl buzulların altında kaldığı için orijinal halini koruyabilmiş.Scythiancarpet

 

 Literary Kafe(Edebiyat Kafe)litkafe-4

 Petersburg’un ana arteri Nevski Caddesi üzerinde Moyka Kanalı ile Zeleni Köprüsü’nün kesiştiği noktadayız . Puşkin’in ölümü ile sonuçlanan düelloya gitmeden önce kahvesini içtiği kafe.Hermitage Müzesine beş dakika uzaklıkta.Saint Petersburg, Russia, 25/07/2005. Wolf's Bakery, now called the Literary Cafe, where Alexander Pushkin ate his last meal before dying in a duel over his wife's honour. A mannequin of Pushkin's last meal is in the entrance hallway.

 Herşey George Charles d’Anthes adlı Rus ordusunda görevli bir Fransız subayın bayan Natalya Puşkin’e yazdığı imzasız aşk mektupları ile başlıyor Puşkin mektupların sahibini öğrenince düelloya davet ediyor ve düello yapılıyor . Puşkin d’Anthes’i omuzundan vuruyor , kendisi karnından vuruluyor Yaklaşık otuz duelloya katıldığı halde bunda ölümcül yarayı alıyor ve iki gün sonra evinde ölüyor . Ölümü Rusya’da halk arasında büyük öfke yaratıyor ve d’Anthes sürgüne gönderiliyor . İçeri girip bir kahve molası verebilirsiniz.

Dökülen Kanlar Kilisesi (Church of the Savior on Spilt Blood )DSCN0717

 Çar II. Alexander’ın 1881’de uğradığı suikastle ölümcül yara aldığı yere yapılmasından dolayı halk arasında “Kanlı Kilise” olarak anılmaya başlanmıştır.Şehrin simgelerinden biri.Çar arabasıyla geçerken yanında bomba patlıyor ve araba sarsılıyor bunun üzerine olayı kınamak isteyen Çar arabadan indiğinde ikinci bir bomba patlayıp Çarı öldürüyor.DSCN0716 Bu suikastın anısına kurulan kilisenin sınırlarına çarın arabayla geçtiği yerleri katabilmek için Griboedov kanalı daraltılarak kilise sınırlarına dahil edilmiştir. 5 kubbeli olan kilisenin, 81 metre yüksekliğindeki en yüksek kubbesi suikastin gerçekleştiği yılı temsil ederken, 67 metre uzunluğundaki ikinci kubbe çarın öldüğü zamanki yaşını ifade eder. Kilisenin içi İncil den sahnelerden oluşan,7500 m2 lik mozaik  alanla dünyadaki tek kilise imiş.İmiş diyorum çünkü ben içini gezemedim.DSCN0710

Kilisenin içerisine giriş 450 RUB.

Kilisenin hemen yanında bulunan Mikhailovsky Parkı da sevimli bir mola için uygun.

eray

    Gündüz ayrı gece ayrı bir güzellikte…. ve ben şu ana kadarki gördüğüm en etkileyici kilise ilan ediyorum kendilerini.((:

    St. Isaac Katedrali st-isaacs-cathedral-during-the-white-nights-in-st-petersburg

   Muhteşem Pedro, Aziz İsac ile 19 mayısta doğmuş ve alan onun adına ithaf edilmiştir.Yapımı kırk yıl sürmüştür.1800 lü yıllarda Spilled Blood Kilisesi yapılmadan önce en ihtişamlı klisesiymiş.DSCN06761930 da kapanıp yıllar sonra müze olarak açılmış.Şimdi sadece özel günlerde dini törenler için kullanılmakta.Altın kaplama kubbeleriyle muhteşem görünüyor.Tabi 100 kg altın nereye kullanılırsa muhteşem görüntüsü verir.114 ton ağırlığında, 48 sütuna sahip. 14000 kişi aynı anda ibadet edebiliyor.Mimarı Auguste de  Montferrand  adlı Fransız otuz yaşında yapıyor ve yapıtını kubbeli katedraller arasında dördüncü sıraya sokuyor.101 metre yükseklikte.Ortasında Çarl 1. Nicholay heykeli var.Dış cephesinde dev kırmızı tuğlalar kullanılmış.DSCN0677

Kulelerden şehir manzarası harika görünüyormuş. Şehri kafamızda canlandırmamız için faydalı olur diye düşündüm ama üçyüz basamak çıkmak zor geldi.Size zor gelmezse 350 RUB ödeyerek çıkabilirsiniz.

    Kazan Katedrali(Cathedral of our lady of Kazan)Kazan-cathedral

   1801-1811 yılları arasında, Roma’daki San Pietro Bazilikası’ndan esinlenilerek, mimar Voronihin’in projesi temel alınarak yapılmıştır.Kilisenin kubbesi 80 metre uzunluğunda ve bir dönem zamanın en yüksek kubbelerinden biriymiş. Nevsky caddesinde güzel bir gezinti yapmaya çıktığınızda cadde üzerinde yer alan bu kiliseyi gördüğünüzde etkileyici bulacağınızdan eminim.saint_petersburg_koporye-kazansky_sobor_cathedral_our_ladyDevrimden sonra kilise özelliği yok edilen katedral tüm Sovyet dönemi boyunca Ateizim Müzesi olarak işlev görmüş. Halen dini evlilik merasimlerine ev sahipliği yapmakta ve aynı zamanda şehrin önemli bir görsel müzesi olan katedral, Sovyet döneminde dahi bağımsızlık sembolü özelliğini yitirmemiş, öyle ki Alman işgaline karşı Büyük Anayurt Savaşı (2. Dünya Savaşı) sırasında Sovyet askerleri, Kutuzov’un kabri başında vatana ve Leningrad’a bağlı kalacaklarına dair ant içmişler.DSCN0627Napolyon’un Rusya’yı işgali sırasında direnen Rus ordularının başkomutanı Feldmareşal Mihail Kutuzov’un naaşıda 1813’de Katedral’e defnedilmiştir. (General Kutuzov bir dönem İstanbul’da Rus Elçiliği de yapmıştır.)1876 da ilk politik gösteriler burada yapılıyor.Kominizm döneminde kapatılıp müze yapılıyor hatta .

   Vasilyevski Adası , Denizcilik Müzesi ve Rostral SütunlarıDSCN0675

   Vasilyevski adası aslında  Petro tarafından şehrin kalbi olarak planlanmış.Ama sellerden dolayı sürdürememişler.İki adet bordo sütun eskiden deniz feneri olarak kullanılmış.Şuan dekor amaçlı kullanılıyor.Yunan ve roma mimarisinden esinlenerek yapılmış.

    Petherof Sarayı ve Bahçeleri (Peter in Avlusu)Peterhof-Palace-and-Grounds

 

    Bizim deli, rusların büyük, ingilizlerin ise çılgın dediği, ama bana kalırsa “büyük”sıfatının daha doğru olacağını düşündüğüm Rus çarı Petro’nun sarayını anlatmadan önce neden büyük sıfatını daha çok yakıştırdığımdan bahsedeyim:3937341365491960 24 yaşında tek başına çar olduktan sonra Petro 1697 de iki yıl süreli bir Avrupa turuna çıkıyor. Petro Mikhaylov takma adını kullanarak Fransa-Hollanda-İngiltere ve Almanya’da tersanelerde çalışıyor ve geri döndüğünde buralardan öğrendikleriyle, tersaneler inşa ediyor.Böylelikle muhteşem bir donanma ve modern rus ordusunu kuruyor. Hayatı boyunca gördüğü tüm güzel eserleri bu şehirde yaptırıyor.imagesÖzellikle bu sarayın bahçesindeki dev fıskiyelerin ne elektrik ne de pompa sistemi ile çalışmakta olduğunu,helazon seklinde açılan delikler nedeniyle suyun kendi mekanik kuvveti ve yerçekimi sayesine döndüğünü ve basınçla fışkırışını hayranlıkla izlerken deli kelimesini aklınızdan siliveriyorsunuz.Tabiki sıkıntılı bir süreç var çar oluncaya kadar geçen sürede ,bunlarda onun çılgın yanlarının oluşmasında etken sanırım.Hatta Streltsiler tarafından ailesinin ve arkadaşlarının katledilmesinden dolayı Moskova yı sevmediği bu yüzden başkent olarak St Petersburg u yapmaya çalıştığı ,yüzündeki tikinde o zamanlar oluştuğu söyleniyor .

Kıyafet devrimi yapmış; Şalvarı yasaklamış,çatal bıçak kullandırmış,sakal erkeklik sembolü olmasına rağmen yasaklanmış.Direnenlere ağır vergiler yükleyip Sibirya ya sürdürmüş.Din yasaklanmış.Yetmiş yıl boyunca kimse ibadethaneye gidemeyince bastırılmış duygular 1987 den sonra dışa vurulmuş ve klise patlaması yaşanmış.2.Dünya savaşı sırasında dokuzyüz gün kuşatma altında kalan kenti eski haline getirmeleri otuz yıllarını almış.Avrupa nın barok ve rokoko tarzının rus klasiği ile karışımından ortaya çıkan bir şehir.Verdiği davetlerde yemeklere demir leblebiler koyar , insanların kırılan dişlerini çekermiş . 2.27 lik uşağı ”burjuva” ölünce merak edip iskeletini çıkartmış . Dişler ve iskelet de Kunstkammer’de.Avrupa’da gezerken o zamanın ünlü anatomi uzmanlarından Frederik Ruysch’un seminerlerine katılmış ve Rusya’ya döndükten sonra Ruysch’un 2000 parçalık cenin kolleksiyonunu satınalmış . Petersburg’ta bunları sergilemiş , meraklısı olmayınca sergiye gelenlere bedava votka dağıtarak ”sanatsever” sayısını artırmış . Bugün Petersburg’ta Kunstkammer’de bu kolleksiyonu görebilirsiniz .Hala bedava votka var mı bilemiyorum.Peterhof Panorama from palace

    1709 yılında Rusların İsveç’e karşı kazandığı Poltova Savaşından sonra , Ruslar için büyük bir tehdit ortadan kalkmış ve Büyük Petro ,bu zaferi kutlamak için  Baltık Denizi kıyısına sarayı yaptırmaya karar vermiş .Saray , 1714-21 yılları arasında Jean Baptiste Le Blond isimli bir mimar tarafından yapılmış . Resmi açılış tarihi 1723 . Daha sonraki dönemlerde yenileme ve değişikliklerle bugünkü halini almış .607 hektarlık bir arazi üzerine kurulmuş olan saray havuzlar , çeşmeler , heykeller , çardaklar ve küçük yazlık evlerle süslenmiş . Rusya’nın çeşitli bölgelerinden ve Rusya dışından ağaçlar getirilerek dikilmiş .Büyük çeşme , 22 kilometre uzaklıktaki Ropşa tepelerinden gelen yeraltı suları ile çalışıyormuş . Çeşme denilen havuzun  içinde 37 yaldızlı bronz heykel , 64 çeşme , 142 fıskiye bulunuyor .Saraya ilk girdiğiniz bahçeyi ücretsiz gezebiliyorsunuz… Burada; Mejeumni Çeşmesi, Neptün Çeşmesi ve Meşe Çeşmesi’ni görebilirsiniz…

729ebf6772

Büyük Çeşme

   Büyük çeşme saraydan Baltık Denizine kadar uzanıyor.

6134_596

Samson Heykeli

Çeşmede bulunan aslanın ağzını yırtan Samson heykeli (aslan İsveç’i , Samson Petro’yu simgeliyormuş ) bu başarıyı sembolize ediyormuş .

Saray ile baltık denizi arasında bulunan iç bahçe, sarayın önünde yer alan fıskiyelerden denize dik uzanan kanal ile ikiye bölünüyor bir tarafı adem, diğer taraf havva tarafıdır. iki tarafta da bir çok fıskiye bulunur. fıskiyeler yazın saat 6’da kapandığı için bahçeyi gezmeye en geç 3’te başlamak gerekir ..Çocuklu olanlar veya engelli olup araç kullanmak zorunda olanlar için kolay yollar yok. Gitmeden önce mümkünse çocuk arabası, sırt çantası gibi eşyalarınızı aracınızda bırakın; çünkü bunlarla saraya giriş yasak.Excursions-in-St-Petersburg-Peterhof-Grand-Palace-and-Lower-Garden Özellikle aşağı bahçelere de inerken merdiven kullanılıyor.Bunun dışında, saray için eğer üstünüzde uzun ceket vs. gibi birşey varsa onları da girişte vestiyere bırakarak ayaklarınıza naylon galoşlar giyiyorsunuz.Sarayın içinde resim çekmek yasak .İstemeden de olsa,eğer orada gösterilen şeyleri çevreleyen ip kordonlara yanlışlıkla dokunursanız alarm ötmeye başlıyormuş. Durumun tüm sevimsizliğine rağmen  gerçekten görün diyorlar.İsterseniz sarayın bahçesinde araçlarla dolaşabiliyorsunuz. İngilizce anlatım da yapıyorlar.

Excursions-in-St-Petersburg-Peterhof-Monplaisir-palace-and-Lower-Garden Sarayın bahçesinde Monplaisir denilen baltık kıyısındaki küçük evi Petro çok severmiş . Burası çok yakın arkadaşları ile eğlenip sarhoş oldukları yermiş .1770 yılında bize karşı yaptıkları ve zafer kazandıkları ve 11000 askerimi kaybettiğimiz ;Çeşme savaşında ki donanmamızın cayır cayır yanışının resmedildiği ,Çeşme odasını göremediğimiz için çok da üzülmedik; diye teselli bulduk kendimize…Chios_aivaz

     Bu saraya ulaşım:

    Birinci yol Hermitage sahilinden Peterof’a kalkan Meteor ( Hidrofil ) isimli hızlı feribotlar. Bu feribotlar sizi Peterof Sarayı’nın rıhtımına götürüyor. ( Tek yön 600 RUB, gidiş dönüş 1100 RUB ). Rıhtımda indiğinizde saray için bilet gişeleri mevcut. ( Bahçe girişi 350 RUB, Saray Girişi 450 RUB ).İkinci yol Petersburg’tan Baltık istasyonundan trene biniliyor . Novi Petergof durağında inip 10 dakika süren bir otobüs yolculuğu ile saraya ulaşılıyormuş .Üçüncü yol ise Metro ile 1 numaralı kırmızı hattı kullanarak güneydeki Antovo istasyonuna gidip. Oradan direk metro çıkışında son durağı olan Peterhof minibüslerine binmek. Bu rota ortalama 1 saat sürüyormuş.Özellikle minibüs yolculuğu, halkın aslında nerelerde yaşadığı, binalar, yaşam alanları hakkında fikir sahibi olmanız için  faydalı bir yolculuk olabilir.( Metro 28 RUB + Minibüs 70 RUB ). 

Metro demişken biraz da St. Petersburg metrosundan söz etmezsek olmaz.IMG_3956 Öncelikle girişte  otomatlardan veya gişelerden 28 RUB karşılığı jeton alıyorsunuz. Türkiye’dekilere göre çok daha hızlı olmasına rağmen yaklaşık 2 dk süren dik mi dik bir yürüyen merdiven seyahati yapmanız gerekiyor.IMG_3974 Her merdivenin en altında küçücük bir kabinde  oturan operatör görevliler var. Metroya indiğimizde resmen ağzımız açık kaldı. IMG_3973Gördüğümüz her istasyon dev avizelerle süslü, varaklı, kemerli tavan yapıları ile bezenmiş durumda. Yani St. Petersburg’a gelip herhangi bir istasyonu görmezseniz bilin ki çok şey kaçırmışsınız demektir.im-c145-w954-049_DSC_9392__12801024_1

   Peter ve Paul Kalesi ( Peter and Paul Fortress )324_image

DSCN0688

Petrogradskaya bölgesinin karşıdan görünümü

  Neva Nehri’nin kenarında Tavşan Adasının üzerinde ( Adanın ismine yakışır bir tavşan heykeli de kütüğün üzerinde adaya girerken sizi karşılıyor ) yer alan, ve bu ada sadece kendine ait olduğu için de ihtişamına ihtişam katan kale ; 1703 yılında ahşaptan yapılmış ve bu tarih şehrin doğum günü olarak kabul edilmiş,
DSCN0689   Daha sonraki yıllar tuğlaya çevrilmiş.Kalenin kuruluş amacı İsveç ordularını engellemekmiş ama İsveçliler buraya kadar hiç gelememiş.Kışın Neva nehri donduğundan yürüyerek geçebilirsiniz adaya diyorlar ama ben o zaman diliminde orada olmak istemezdim doğrusu.3796380-Iconostasis-of-Peter-and-Paul-Cathedral-01900 lerdeki Rus devriminde ve sonrasında ünlü isimlerin tutsak edildiği eski bir cezaevi haline çevrilmiş.Maksim Gorki ve Dostoyevski de burada yatmış. Bunun dışında, Büyük Peter’in oğlu Aleksey, Lenin’in ağabeyi Alexander ve Troçki de hapisanenin sakinleri içinde yer almış. Ortasında Peter ve Paul Katedrali’ne ev sahipliği yapan kale şimdilerde ise günde binlerce turistin akın ettiği, bir yapı haline dönüşmüş.Peter and Paul Cathedral angelÇan kulesi helezonunun tepesinde bulunan melek heykeli ile şehirdeki en yüksek (122.5metre) yapı olmuş. Çan kulesi 2001’de yapılan 51 değişik ses veren çanları ile ünlü. İhtilalden sonraki tüm Rus hanedanlarının mezarı burada bulunmaktadır.Özellikle 2. Nikola ve ailesi burada yatmaktadır.peter_paul_cathedral_3Kalenin, nehrin geniş kısmına açılan kapısı Ölüm Kapısı olarak da biliniyor. İdam mahkumları buradan suya atılırmış. Şimdiyse şehre karşı güzel bir manzarayı izlemek için hoş bir yer haline gelmiş..private-tour-peter-and-paul-fortress-in-st-petersburg-in-st-petersburg-139255

Girişler her yerde olduğu gibi burada da 4 ayrı bilete tâbi. Kombine bilet alıp 370 RUB ödediğinizde içerideki dört bölüme de giriş almış oluyorsunuz . Özellikle Katedral ve cezaevi bölümlerini mutlaka görün diyorlar bizim vaktimiz olamadı bakalım belki  başka zamana .Bunun yanında kale içerisinde yer alan ortaçağ işkence müzesine de girmek isterseniz, girişi de 250 RUB 

  Mariinsky Tiyatrosumariinsky_opera_house_f191212_3

   1860 yılında açılan Mariinsky tiyatrosunda zamanında Kuğu Gölü, Fındıkkıran ve Uyuyan Güzel gibi çok önemli eserlerin galaları yapılmış. Tiyatronun orijinal binasına ek olarak bir de Mariinsky II olarak bilinen daha modern bir tiyatro var. Eski adı Kirov olan tiyatroda, haziran ayının sonu ve temmuz ayının başında Beyaz Geceler’e özel bale ve opera performansları gerçekleştiriliyor.

Saint Petersburg - San Pietroburgo - Gennaio 2010 - inverno - Mariinsky Theatre - teatro Mariinsky - interni

2000 koltuklu ;görkemli balkonlar,rengarenk tavanlar ile bu muhteşem salon, ziyaretçilerini seneler  öncesinin ihtişamlı günlerine götürüyor. Beyaz ve uçuk yeşil renklerinde dış cephesiyle Neoklasik bir yapı olan eski tiyatro binası Rus balesinin doğup geliştiği yer.. St.Petersburg’a gelmeden bir ay önce biletlerin temin edilmesini öneriyorlar.Bilet için https://www.europera-ticket.com/events/en/226/Mariinsky-Theatre-Tickets.html adresinden yararlanabilirsiniz.

  KunstkameraKunstkamera

Büyük Pedro’nun Rusya’da kurduğu ilk müze olan Gariplikler Evi bu binanın içinde bulunuyor. iki başlı fetuslar, deniz kızı bebekler gibi normal dışı olgular varmış koleksiyonunda.Görmek isteyenlere giriş 200 RUB8df1fa511cb6dc62bf337ff543e1e294

 Donanma Binası6869446

Büyük Pedro nun İsveçleri yenerek Baltık sahillerini geri alması anısına bu bina yapılmış.Rusya’nın Baltık Denizindeki ilk tersanesidir. Bu neo-klasik yapı, eskiden Büyük Petro’nun tersanesinin bulunduğu yerde durmaktadır. 1704 yılında yapılmıştır. Mimar, Andrey Zaharov’un projesine göre  inşa edilmiştir. Rus Donanması: 1711 ve 1917 yılları arasında: buradan idare edilmiştir ve Donanma Binası, bugün Denizcilik Okuluna ev sahipliği yapmaktadır.500 m genişliğinde , altın kaplama kubbesiyle dikkat çekicidir.Altın kubbesi, 2. Dünya Savaşında Alman bombardıman uçaklarından korunmak için siyaha boyanmış.Altın kaplamalı kubbenin önünde altın yaldızlı gemi şeklindeki rüzgar gülü şehrin sembolü olarak kabul edilir. Bina Rusya’nin deniz gücünün büyüklüğünü de sembolize etmekte. 

 

    Yeme-İçme

   Borsch çorbası,Smetana,shchi (lahana balık çorbası),Bilini(pancake),baharatlı feta, Buğday Kasha, , domuz eti, ren geyiği eti kızartması, ekşi soslu sıcak çorbalar, tuzlu mantar, kızartılmış ördek eti ve etli jöleli Pelmeni, kentin başlıca lezzetlerindendir.

   Borsch çorbası kışın bizim menümüze keyifli bir şekilde eklendi  .Y

ağlı boya resimden daha iyi yemek kopyalıyabiliyorum galiba ((:

   Kazan Katedrali civarındaki “Mamaliga” da çok iyi ancak rezervasyon şart.4d9f601014ec0255061284

    22-13  adlı restoran  rengarenk çinileri ve farklı tarzı ile gönlümüzü fethedecek. Restoranın yemekleri de ortamı gibi güzel.22-13-st-petersburg

Sr Isac Kateralinin çevresinde Teplo  tavsiye ediliyor.Şehir merkezine ve Kazansky Sobor’a yakın bu restoranın adı Rusça’da “sıcaklık” anlamına geliyor. Nispeten küçük restorana bu adın neden verildiği, samimi atmosferi ve güler yüzlü çalışanlarıyla karşılaşıldığında anlaşılıyor. Aralıklarla değişen menüde geleneksel Rus yemekleri önemli yer tutuyor.

Adres: 45 Bolshaya Morskaya Ulitsa, St. Petersburg

teplo-st-petersburg-2

Şehrin en meşhur zincir krepçisi olan Teremok ( Tepemok diye yazılıyor )  da bizim bildiğimiz krepin içine binbir çeşit malzeme seçeneği ekleyerek yemek haline dönüştürüyorlar. Ruslar da öncesinde 1 çorba ardından da krep yiyerek 3 öğünlerini geçiriyorlar. Krepler 140 RUB teremok-st-petersburg 

Dve Palochki isimli bir sushi restoranında akşam yemeğinizi yiyebilirsiniz. St. Petersburg’ta o kadar çok sushi restoranı var ki. Ortalama yemek fiyatları 300-700 RUB. Hermitage restoran şık ama pahalı.
caption

Emelya,Voctoçni,Bazar,Kartoşka gibi fastfoodcularda Rus mutfağının örnekleri var.Bira alkol sınıfına girmediği için buralarda mevcut.

Udachny Vysstrel Restaurant

Palkin

St Petersburg’daki en eski restoranlardan biri. Tarihi bir atmosferde yemek yemek isterseniz, biraz fazla para ödemeyi de göze alıyorsanız Palkin’e uğrayın. Geleneksel Rus yemekleri yiyebilirsiniz.

Adres: 47, Nevsky Prospekt, St. Petersburg

Khochu Kharcho

Meşhur Gürcü restoranı. Gebzhalia, Gaviçi, Garşo gibi otantik Gürcü yemekleri yemek için iyi bir yer. Fiyatlar ve servis güzel.

Adres: Sadovaya ul. 39/41, St. Petersburg

Gogol

Küçük odalardan oluşan mekan sıcak ve samimi. İyi İngilizce konuşan personel ve kaliteli servis. Yerel ezilmiş kırmızı berry içeceği denenebilir.

Adres: 8 Malaya Morskaya Ulitsa, St. Petersburg

Staraya Tamozhnya

Vasilevsky Adası’nda, Kunstkamera’ya yakın bir tarihi binada bulunan bu restoran, yüksek fiyatları ve resmi atmosferiyle şehrin iş adamlarının ve varlıklı ziyaretçilerinin tercihi. 

Adres: 1, Tamozhenny Pereulok, St. Petersburg

Russian Empire

Şehrin en eski malikanelerinden biri olan Stroganov Sarayı’nda bulunan Russian Empire, Rusya’nın en seçkin restoranı olma şöhretine sahip. Çarlık menülerindeki tariflere göre hazırlanan havyar, ıstakoz ve istiridyeler, Gianni Versace’nin tasarladığı porselen tabaklarda sunuluyor. Restoranın şarap mahzeni, Avrupa’nın en iyi koleksiyonlarından birine ev sahipliği yapıyor.

Adres: 17, Nevsky Prospect, St. Petersburg

Taleon Club

St. Petersburg’un güzel mekanlarından biri. İçinde Taleon Restaurant, Victoria Restaruant, Cigar Lounge, Artrium Lounge ve Lobby Bar gibi birkaç ayrı mekan var. Bir casino da bulunuyor.
Adres: Eliseyev Hotel, Moika River Emb House 59

Le Borshch

Şehir merkezinde bulunan ve iki ayrı salona sahip bu restoran özellikle Moyka Nehri’ne hakim manzarasıyla ve Rus-Fransız mutfaklarının füzyonu olarak tanımlanabilen menüsüyle dikkat çekiyor.

Adres: nab reki Fontanki 11, St. Petersburg

Miasorubka

Bir Moğol ızgara restoranı olan Miasorubka’nın menüsünde tabii ki et yemekleri çoğunlukta. Malzeme seçimi konusunda çok sayıda tercihe sahip olan müşteriler aynı zamanda yemeklerinin hazırlanışını da izleyebiliyor.

Adres: 11 Ulitsa Malaya Morskaya, St Petersburg

Tinkoff

Rusya’da, tüm büyük şehirlerde şubesi bulunuyor. Bu restoran ve bar zincirinin ünü biralarından geliyor. Aromalı biralarının hemen hepsi denenebilir. İki şubesi var.

Adres: 1-7, Kazanskaya Street, ve 1-23, Varshavskaya Street

Magrib

Restoran, kafe ve gece kulübünü aynı adreste bir araya getiren Magrib, işlemeli yastıkları ve nargileleriyle bir Kuzey Afrika esintisi taşıyor. Popüler dans pisti ve birçok farklı mutfaktan örnekler bulunduran menüsüyle dikkat çeken Magrib’in canlı atmosferi, şehrin yerlilerini olduğu kadar ziyaretçilerini de kendine çekiyor.

Adres: 84 Nevsky Prospekt, St. Petersburg

1913 restaurant

Teressa Restaurant :Kazan katedralinin arkasındaki binanın teras katında olduğundan manzara güzel ve dünya mutfağından örnekler sunuyorlar.

Coffee Shop önerilen yerler.

Canlı müzik için ;Gribeyedov,dans etmek için;Opium,DJ performansı için;Red club vede Striptiz kulübü istersenizde Golden Dolls öneriliyor.

Votka için gram üzerinden sipariş alınıyor.Dilomat,Russian Standart,Fivestar en gözdelerinden.Pertsouka :biberli votka,Limonnaya:limon aromalı votka,Klukvennaya :kızılcık aromalı votka dilerseniz denenebilir.Ruslar baltık birası ve Ermeni votkasını çok tüketiyorlar.Kvas, bira gibi tadı olan Morc ise cranberry aromalı Rusların neredeyse tamamının tercih ettiği  bir içecek .

Shopping World ve Bolshoy Gostry Dvar en önemli alış veriş merkezleri.

Kuznechy pazarı şehrin merkezinde,Dökülen Kan kilisesinin  arkasında kurulan pazarda en uygun alışveriş yapılacak yerler.

St. Petersburg bir çok kanaldan oluşan Venedik gibi bir şehir. Bu kanalların tamamında bot turu yapan firmalar görebilirsiniz. Herhangi birini tercih edebilirsiniz.DSCN0692 Bu firmalarda 2 tip tur yer alıyor. Tüm gün devam eden 1 er saatlik kanal turları ve gece 00:00 da hareket eden meşhur Neva nehrindeki köprülerin açılma turları. ( 600 RUB ). Bot turu gerçekten harika bir sehir izlenimi sunan, sizi rahatlatan çok keyifli bir aktivite. Bizim turumuz yaklaşık 2 saat sürdü ve bayıldık. Muhakkak yapmanızı tavsiye edeceğim bir aktivite diyebilirim.Hermitage ın oradan kalkan teknelerle kişi başı 300 Rubleye de tur yapabilirsiniz. Üşüdüğünüzde battaniye veriyorlar.

  Aurora Zırhlısı4309599953_f5ba5ccf03_z

  Adını Roma Şafak Tanrıça sının adından almıştır.Aurora, 1918 Bolşevik devriminin başlaması ve 4 savaşa katılan tarihi bir gemi olmasından dolayı önem arz etmektedir.   Ekim devriminin ilk habercisi olan top atışı bu gemiden yapılıyor. Ve bu top ateşiyle kışlık saraya karşı hareket başlıyorGemi mürettebatı kırmızı bayrağı ilk çekenler olarak anılıyorTop hala gemide.. 1957 yılından itibaren müze olarak hizmet vermektedir.Ruslar; tek top attı ama Rusya hala yıkılmaya devam ediyor diyorlar….Topu görmek lazım((:

İmparatorluk Porselen Sarayı ve Müzesi

Müze, fabrika kurulduktan bir yüzyıl sonra 1844 yılında hizmete açılmıştır. Müzede Rus ve   Avrupalı ustalar tarafindan yapılmis 35.000 eser bulunmaktadir.

Yeri: Obukhovskoy Oborony 151  Metro “Lomonosovskaya”

Çalışma saatleri:  Salı’dan  Pazar’a 10:30 –  18:00 arası

    Mermer Sarayı(Marble Palace)

Mimar A.Rinaldi tarafindan 18.yüzyılın baslarinda insaa edilen saray Erken klasizmin bir orneğidir ve memer ve granit dis cephesi ve ic mimarisiyle donemi icinde yüksek artistik değere sahiptir.

Yeri: Millionnaya ul. 5/1  Metro “Gostiny Dvor”

Çalışma saatleri:  Pazartesi ve Çarşamba’dan  Pazar’a 10:00 –  18:00 arası (Salı günleri kapalıdır)

    Rımsky-Korsakov Müzesi

1844-1908 tarihleri arasında yaşamış ünlü kompozitor Rimsky-Korsakov anısına düzenlenmiş 4 oda bulunmaktadir. Kompozitorun eşyalarını bulunduran müzede iki adet konser salonu bulunmaktadır.

Yeri: Zagorodny pr. 28,  Metro “Vladimirsakaya”

Çalışma saatleri:  Çarşamba’dan Pazar’a 11:00 – 18:00 arası.

                              Pazartesi, Salı ve her ayın son Cuma günü kapalıdır.

    Oyuncak Müzesi

Müzede 16.yüzyıldan bugüne Avrupa, Afrika, Asya ve Amerikadan getirilmiş 1500 oyuncak bulunmaktadır.

Yeri: Reki Karpovki nab. 32,  Metro “Petrogradskaya”

Çalışma saatleri:  Salı’dan Pazar’a 11:00 – 18:00 arası.

                              Pazartesi, ve her ayın son Salı günü kapalıdır.

    Merkezi Denizcilik Müzesi

1709 yılında Büyük Petro tarafindan kurdurulmustur. Dünyanin en büyük denizcilik müzelerinden biridir. İçerisinde Rus denizciliğinin kurucusu Büyük Petro’nun botuda dahil olmak üzere 700.000 üzerinde eser bulunmaktadır.

Yeri: Birzhevaya pl. 4,  Metro “Nevsky Prospect”

Çalışma saatleri:  Çarşamba’dan Pazar’a 11:00 – 18:00 arası.

 Rus Politik Tarihi Müzesi

1919 kurulmustur. 27 odalı müzede Rusya’nın 300 yıllık tarihi sergilenmektedir. Bu müzenin devamı olan Rus Politik Polisi Tarihi müzesi Admiralteyskiy Pr. 6 adresindedir.

Yeri: Kuybysheva ul. 2-4, Metro “Gorkovskaya”

Çalışma saatleri:  Persembe hariç hergün 10:00 – 18:00 arası.

 Leningrad Savunması Anma Müzesi

Müzede 2. Dünya savaşı sırasında 900 gün Alman kuşatması yaşanan ve dış dünyayla ilişkisi kesilen şehirdeki tarih sergilenmektedir.

Yeri: Soljanoy per. 9, Metro “Chernyshevskaya”

Çalışma saatleri:  Persembe haris hergün 10:00 – 17:00 arası.

                                      Her ayın son Persembe günü kapalıdır.

 Leningrad Savunması Kahramanları Anıtı

Anit 2. Dünya Savaşında şehrin güney kuşatmasının yapıldığı noktada bulunmaktadır. Anıtın altında 2 adet oda ve odalarda ölenlerin isimlerinin yazılı olduğu 900 bronz anıt bulunmaktadır.

Yeri: Ploshchad Pobedy, Metro “Moskovskaya”

Çalışma saatleri:  Çarşamba hariç hergün 11:00 – 18:00 arası.

 Dostoyevski Müzesi

Dostoesvsky’nin yaşadiği yer müzeye çevrilmiştir. Müzede Dostoesvsky’ye ait eşyalar ve mobilyalar sergilenmektedir.

Yeri: Kuznechny per. 5/2,  Metro “Vladimirskaya”

Çalışma saatleri:  Haftanın her günü Pazartesi hariç 11:00-18:00

 Rus Edebiyatı Enstütüsü Müzesi

Rus edebiyat eserleri açısından  zengin müze aynı zamanda Rusya’nin en eski müzelerinden biridir.

Yeri: Makarova nab. 4,  Metro “Vasileostrovskaya”

Çalışma saatleri:  Haftanin hergünü Cumartesi ve Pazar hariç 11:00-16:00

 Demiryolları Müzesi

1813 yılında buhar lokomotifleri, arabalar, köprüler, vagonlar ve orjinal teknik parçaları sergilemek icin kurulmustur. Demiryolları ve gelişimini gözler önüne seren bir muzedir.

Yeri: Sadovaya ul 50,  Metro “Sennaya Ploshchad ”

Çalışma saatleri:  Cuma ve Cumartesi hariç hergün 11:00-17:00pu

 Gatchına

Gatchina park ve saray kompleksi erken Rus klasizminin en iyi örneklerindendir. Alçıyla süslenmiştir ve görüntüsü İngiliz kalelerini anımsatmaktadır. Gatchina parkı Rusya da peyzaj uygulanmış ilk parktır.

Yeri: Krasnoarmensky pr Gatchina

Çalışma saatleri:  Pazartesi hariç hergün 10:00-18:00

                               Her ayın ilk Salı günü kapalıdır

 Pavlovsk

Sonradan Car Paul I olan Buyuk Prens Pavel icin 18.yüzyıl sonunda yazlık rezidans olarak yaptırılmıştır. Sarayın parkı sadece Rusya’da degil Avrupa’da da en büyük parklardan biridir.

Yeri: Sadovaya ul 20, Pavlosk

Çalışma saatleri:  Cuma hariç hergün 10:00-18:00

 DSCN0609    Eşimin sıfır telefonunun anında ortadan kaybolması,dört gün boyunca bavullarımız olmadan vaktimizin çoğunu alışveriş merkezlerinde harcamamız,görülecek onca şey varken sadece dışarıdan bir göz atmak....bir şehre ait  bu kadar sıkıntılı anılarınız oluşmuş olmasına rağmen geriye dönüp baktığınız da yüreğinizde hala muhteşemdi duygusu uyandırması tuhaf bir ironi olsa gerek..Ama gerçekten muhteşemdi((:  

     Ve ekip Moskova ya giden hızlı trene biner…..

MARSEİLLE-MARSİLYA – GÜNEŞİN TERK ETMEDİĞİ ŞEHİR

Published by:

cote-dazur-balayi-76_b

Güney Fransa tatil gezimizin başlangıç noktası Marsilya…..

Farklı sitelerden okuyarak gittiğimiz bu şehir için genel kanı;çok beğenilmemiş ve hatta güvenlik sıkıntısından dolayı kalış hiç önerilmemiş şeklinde idi..Şehirler ve insanlar arasında farklı çekimler olduğunu düşünürüm her zaman,o yüzden bu tür yorumlardan etkilenmeden kişiler kendileri karar vermeliler bir şehri sevip sevemeyeceklerine.İki gece kaldık bu liman şehrinde ve bir gününü şehri gezerek bir gününü çevre köylerini gezerek geçirdik ve inanılmaz keyif aldık.

Gelelim şehrin genel özelliklerine;

Fransa’nın güney doğusunda bulunan, Bouches-du-Rhône ilinin ve Provence-Alpes-Côte d’Azur bölgesinin merkez şehri, 2009 nüfus sayımı’na göre 850.602 nüfusuyla Fransa’nın 2. en büyük kentidir.Avrupanın en büyük kara alanına sahip şehridir.Deniz kıyısı 57 km dir.Akdenizin en büyük ticaret limanı:240 m2 alan ile,Avrupanın da 4. büyük liman kentidir.

Kenevir üretiminde dünya da ilk sıralarda yer aldığı için yakın bir döneme kadar uyuşturucu ve bataklık şehri olarak adı anılmış.Güvenlikteki sıkıntıda buradan geliyor sanırım ama biz gece yarısı sokaklarında çok rahat dolaşabildik.Yinede siz özellikle kapkaççılara karşı çok dikkatli olun,bu kadar kişi boşuna uyarmamıştır diyorum.Çok farklı kültürleri barındırdığı için fransızlar buraya “Mars Gezegeni” adını takmışlar.Özellikle Cezayir kökenli kuzey Afrikalı insanlar çoğunlukta.. IMG_8161

M.Ö 6.yy da 12 İyon şehrinden biri olan Phokaialıların İzmir yakınlarındaki Foçayı kaybettikten sonra eski limandan girerek burayı kurmuş.

2500 yıllık bir tarihe sahip olan şehir için tarihteki en anlamlı olayları; 1792 yılında,Fransa devrimi sırasında devrimci hükümeti savunmak için 500 kadar gönüllünün Paris e buradan yürümesi ve bu yürüyüş sırasında söyledikleri ‘devrim için toplanma çağrısı’ nın ileri ki yıllarda ‘Le Marseillaise’olarak bilinen Fransa ulusal marşı olarak kabul edilmesidir.Marşı gitmeden dinlemek isterseniz www.youtube.com/watch?v=eLRgAwGsE4c i tıklayabilirsiniz..biz merak etmiştik 😉

1996 dan beri Dünya su başkenti,

2013 de Avrupa  kültür merkezi veee en çok ilginizi çekebilecek olanda 2016 Avrupa futbol şampionası burada planlanıyor…IMG_8137  Notr Dame de la Garde nin bahçesinde çekebildiğim kadarıyla “Velodrome Stadı”nı görüyorsunuz.Üzeri tamamen kapalı,67000 kişi kapasiteli ve içersinde mağazalar,otel ve spor kompleksleri bulunmaktadır.Musee Boutique de L’om-Om Müzesi ve Mağazası kompleksin içindedir.Efsanevi, yerel futbol takımının geçmişine ait izler bu müzede sergilenmektedir. Müze: stadyumun avlusu içinde, mal satan büyük mağazanın köşesindeki cam dolaplarda sergilenen objelerden oluşmaktadır. Burada, bazı kararmış kupalar, ünlü yıldızların formaları, kalecilerin eldivenleri ve ayak izleri görülebilir. Ayrıca, bulunan diğer hediyelik eşyalardan mutlaka bir şeyler bulup satın alabilirsiniz.

Ülkenin en büyük kruvaziyer limanı burada bulunmaktadır ki, bu limanın yıllık yolcu kapasitesi: 700.000 kişi kadardır.

İklimi ;  Başlıkta belirttiğim gibi 300 gün güneşli ,yazın 25-26 derece ,kışın 12-15 derece civarında ısıya sahip.Biz Ağustos 15 gibi oradaydık püfür püfür esen harika bir hava vardı🌄

Neleriyle ünlü bu şehir derseniz ;lavanta tarlaları,zeytin yağlı sabunları,santon adını verdikleri el yapımı bibloları..

Nerelerden alış veriş yapalım??

   Flea Market-Le Marche aux Puces:

Burası, şehrin bit pazarıdır. Burada: ağırlıklı olarak Arap meyve, sebzeleri ve el üretimi objeler satılmaktadır. Öte yandan buranın bir başka özelliği daha var. Ucuz pizza, kuskus, kahve, Kuzey Afrika pasta ürünleri ve kebap tatmak isterseniz, buradaki küçük yemek yerlerini denemeniz gerekir. Adres:130 Chemin de la Madrague-Ville, 13015

Santos Market-Foire aux Santons:
Burası Noel pazarıdır ve eski bir geçmişe sahiptir. Burada, ilk Noel pazarı, 1803 yılında açılmıştır. Burada: kil figürler satılıyor.Adres: Vieux-port, Quai des Belges, 13001

Craft Market-Les Artisanales du Vieux-Port:
Burada: özellikle Marsilya sabunu, provençal bal ve zeytin ve zeytin ürünleri bulup satın alabilirsiniz.

Fish Market-Marche aux Poissons:
Buradan, günlük taze balık satın almak mümkündür. Bunlar: beklerken sizin için temizleniyorlar. Ama, saat 13.30 da kapanıyor.

     Ulaşım??

“Marseille Provence Airport” isimli havaalanı, şehir merkezine 30 km. uzaklıktadır .Havaalanından hareket eden otobüsler, yolcularını, şehir merkezindeki Saint Charles Tren Garına getirebiliyor. Buradan da, taksi yada metro ile, istediğiniz yere geçebilirsiniz. Otobüsler: 05.10-00.10 arasında, her 20 dakikada bir hareket ediyor. Yolculuk süresi, 25 dakika sürüyor ve ücreti, 8.50 euro imiş.
Havaalanı ile şehir merkezi arasında taksi tercih ederseniz, muhtemel ödeyeceğiniz ücret, gündüz için 40 euro, gece için ise 50 euromuş
Marsilya ile diğer bazı şehirler arasındaki, hızlı tren ile ulaşım süreleri : Marsilya-Lyon arası, 1 saat 50 dakika, Marsilya-Lille arası: 5 saat, 20 dakika, Marsilya-Bruxelles arası: 5 saat 20 dakika, Marsilya-Toulouse arası: 3 saat 20 dakika, Marsilya-Geneve arası: 4 saat 45 dakika,Marsilya-Nice 50 dk ve 17 euro
İki tane yer altı metro hattı var. Bu hatlarda: M1-Mavi çizgi: genellikle doğu-batı yönünde hareket eder. M2-Kırmızı çizgi ise, güneyden kuzeye çalışır. Her iki hatta Castellane bölgesinin güneyinde kesişir. Onlar üzerinde: 30 otobüs hattı ve iki tramvay hattı bulunmaktadır.
Metro, her gün: saat: 05.00-22.30 saatleri arasında faaliyettedir. Cumartesi-Pazar günleri, metro hattını: saat: 00.30 ile 05.00 arasında “fluobus” denilen sistem devralıyor.marseille-map
Tramvaylar, her gün saat: 05.00-00.30 arasında faaliyet sürdürmektedir.   Tek bilet alabildiğiniz gibi, 10 yolculuk için kart birde 3 günlük sınırsız kart da alabilirsiniz.

Alternatif  olarak bisiklet de kiralayabilirsiniz

Şehri gezmek için “petit train” dedikleri mini trenleri de var.Bunlar mavi beyaz renkte olup,Marsilya üniforması renginde.Bu trenler ile Eski liman-Notr Dame de la Garde arasını gezebilirsiniz.1Özellikle Notr Dame de la Garde ye bununla çıkın yoksa grubu oraya tırmandırdığım için söylenenleri ki tahmin ediyorsunuzdur,sizde yanınızdakilerden duymak istemezsiniz.😜

Le grand tour; Bu üstü açık otobüs 1-1,5 saat süreli şehri gezdiriyor.Erişkin 18 euro,çocuklar için 9 euro.

Artık seçim size kalmış.Biz bunların hiç birini değil ;aslında araba kiraladık ama şehri yürüyerek dolaştık😍otopark ücretleri ve otoban geçiş ücretleri muazzam uçuk fiyatlı bahsetmeden edemeyeceğim.😁 otelin otoparkına günlük 35 euro ,otoban geçişleride 4 -15 euro gbi değişen fiyatlar ödedik..Otelden aldığımz haritada renkli hatlar işaretlenmiş ,bu hatları kaldırımlara da işlemişler.Takip ederek önemli noktalara ulaşabiliyorsunuz.Bu sistemleri çok etkiledi.

Şehir içi turlar dışında, feribotlarla Marsilya civarındaki plajlara  gidebilirsiniz. “Cassis” ve “Calanques” ’e kalkan feribot turlarını var. Prado Sahil Parkı da deniz gezisi için bir başka alternatifiniz. Vapurlarla bu parka rahatlıkla gidebilirsiniz. Buralarda sörf dersleri alma imkânınız da var. Ayrıca parkta yer alan paten pistinde de hoşça vakit geçirebilirsiniz.

St.Charles Garı:

Tren garlarının yüksek bir mekana kurulabileceğini hiç düşünmemişsinizdir..Birçok Fransız filmine mekan olan bu yapı: şehrin yüksek tepelerinden birinin üzerine kurulmuştur. Garı, şehir merkezine bağlayan “Boulevard d’Athenes” caddesi üzerinde, alçalarak ilerleyen merdiven basamakları üzerinden, şehrin muhteşem manzarası izlenebilmektedir.Burası, şehrin ana tren istasyonudur. 1848 yılında hizmete açılmıştır.
Çatı bir kubbe çevresinde “U” şeklindedir. Küçük bir tepe üzerinde bulunan istasyon, anıtsal merdivenlerle şehir merkezine bağlanmıştır. Merdivenlerin iki yanında, heykeller bulunmaktadır. Bu heykellerde: Doğu ve Marsilya’nın Yunanca kökenlerini simgeleyen kadın figürleri bulunur. Merdivenler, ilk olarak 1925 yılında açılmış, ancak heykeller 1927 yılında tamamlanmış.
Günümüzde, bir çok çevredeki Fransız kasabasına buradan ulaşılmaktadır. Ayrıca, yüksek hızlı trenin güney ucu da buraya kadar uzatılmıştır. Hemen bitişiğindeki otobüs istasyonundan ise, yine çevredeki birçok yere ulaşım sağlanır.
Gezgindir Gezenin adi - Provence baskenti Marsilya foto 10 Gare de Marseille St.CharlesGezgindir Gezenin adi - Provence baskenti Marsilya foto 11 Gare de Marseille St.Charles

 

Şehre trenle gelenleri şehir işte bu manzara ile karşılıyor

 

Festival Danse et des arts Multiples yani dans festivali bütün yaz devam ediyormuş fakat biz denk gelmedik..

 

 

Neler yenir,içilir  buralarda??

Portakal esansı ile yapılan Navetta denilen kurabiyeleri var.Four des Navettes isimli fırından yemelisiniz. 232 yıllık bu fırın hala kurabiyelerinin sırrını açıklamamış..Beğendiniz mi diye sorarsanız bir parça tadımlık alın beğenirseniz devam edin diyeyim çünkü ben 4 kurabiyeyi 7 kişiye yediremedim😉58664830

Marsoillotes dedikleri ballı,portakallı, anasonlu ve çikolata kaplamalı şeker ilecalissons-2

Callissons dedikleri tepesi şeker hamuru kendisi badem ezmesi olanların tadlarını beğendik✨

Pastis1Pastis, bizim rakı gibi sulandırılarak içilen, ancak suyla karıştırıldığında hafif sarımtırak renk alan Fransız içkisi ya da rakısı var.İçimi cok hafif diyorlar ama rakıyla aram pek olmadığından ben denemedim.

  Yemek kültürlerinin temelinde zeytinyağı ve sarımsak bulmakta.Baharatlı yemekler,balık,kabuklu deniz ürünlerini denemelisiniz.

Boullabaisse;Sarımsak ve safran sosla gelen balık çorbası;Miramar isimli limandaki restoran da yememizi önerenleri dinleyip gittik, kapalıydı sadece üzerinde ismi var, içi boştu.Soupe au pistou,pieds et pagues ve Marsilya pizzası da önerilen  diğer lezzetler..

   Nerelerde yiyelim?

  Etkilenmediklerini söyleseler de İtalya havasını hissediyorsunuz.Akdeniz yemekleri ve deniz ürünleri bulabileceğiniz restaurantlar;

La Passerella; 52 rue Forniguer adresinde :+33 4 91 33 03 27  çok şirin bahçe içinde ,mutlaka rezervasyon yaptırın küçük bir mekan ve dolu oluyor.Muhteşem başlangıç ve sıcaklar..nefis şaraplar..özellikle kızarmış sebze tabağına bayıldık.Kış aylarında iseniz chateau la coste için.

il-giardino

“L’Epuisette”,Chez jeaneau,Chez Fonton bunlar öğlen kapalı,Le Confine,Pele Male,Au Vieux Clockser önerilen restaurantlardan  bazıları… sadece lütfen gitmeden açık olup olmadıklarını teyit edin…

Genel tatil günleri:  25 Aralık noel  1 Ocak;yeni yıl    8Nisan;paskalya günü  1Mayıs;işçi bayramı  8Mayıs ;zafer günü  14 Temmuz ;milli bayram  11Kasım ;ateşkes günü  mağazalar ve çoğu mekanlar bu günler kapalı aman dikkat!!

  Mağaza ve dükkanlar genelde 10:00-19:00 arası açık olup zeytinyağlı sabunları alın diyorlar😊Bu sabunlar her ne kadar Marsilya sabunu olarak bilinse de ,bir zamanlar bu sabunların gemilerle “Halep” ten geldiği söylenmektedir.Dükkanlar öyle şirin ve rengarenk olunca zaten almadan duramıyorsunuz…

ARTIK Şehri gezmeye başlayalım…..

marseilles-map

 Şehir Vİeux-port denen eski bir limandan oluşuyor.Burası ve çevresi şehrin kalbini oluşturuyor.Suit Nova otel Marseille centle kaldığımız için yürüyerek Cathedrale de la Major den gezmeye başladık.

IMG_8157

Esas olarak şehrin katedrali burasıdır.2’nci yüzyılda: Fransa’da inşa edilecek ilk katedral: Sainte Marie Majeure adıyla bilinir. Çünkü: kendini halka sevdirmeyi amaçlayan Prens Louis Napolyon Bonapart: Marsilya şehrinde böyle bir yapının yapılmasına karar verir. 1852 yılında katedralin yapımına başlandığında, aynı dönemde birçok yapı da, şehirde hızla yükselmeye başlar. Ancak: yapı için yeterli para bulunamaz ve yapı bitmeden mimar ölür. Bu kez işin başına, şehirdeki diğer birçok binada imzası bulunan mimar Henri Esperandieu geçer ve yapı 1893 yılında tamamlanarak, 1896 yılında kutsanır.
IMG_8156

IMG_8155IMG_8146
Bizans ve Gotik mimari stillerin karışımı olan yapı: bu görkemli dönemin refahını yansıtır. Kubbe: dünyanın en büyük altıncı kubbesidir ve yüksekliği 70 metredir. Uzunluk ise, 142 metredir. 3000 kişi kapasitelidir.
Evet, günümüzde, her yıl 15 Ağustos tarihinde, burada dini bir kutlama yapılmaktadır. Bu kutlamada “Meryem” in altın heykeli, tören alayı tarafından taşınır.

 Limanın kuzeyinde Musee des de I’Europe et de la Mediterranee-MuCEM:

IMG_8174

Müzenin ön kısmından liman girişi

ml_mucem_marseille_01_980Burası: Fort Saint Jean yanında; 17’nci yüzyıldan kalma bir site içinde: 2013 yılında açılan: Avrupa ve Akdeniz Uygarlıkları Müzesidir. Müze: Avrupa ve Akdeniz medeniyetlerine adanacaktır. Müze binası ise: mimar Rudy Ricciotti tarafından tasarlanmış olup “taş, rüzgar ve su” temaları işlenmiştir. Müze içinde: 500 koltuklu bir oditoryum, kitapçı ve restoran bulunmaktadır.

Kıyıdan yürüyerek limana doğru ilerliyoruz.Vieux port;IMG_8140 (2)
MÖ.600 yıllarından bu yana; şehrin doğal limanı olarak kullanılmıştır. Özellikle: şehir büyüdükçe, limanda önem kazanmış ve deniz halatının yapımında kullanılan “kenevir” üretimi artmıştır. 1800’lerin sonlarına gelindiğinde: Marsilya limanından, yıllık 1000 geminin geçtiği söyleniyor. Ancak: zamanla buhar; yelkenin yerini devralır. Bunun üzerine, bu liman çok sığ olduğundan (limanda denizin derinliği 6-20 metre arasındadır), buharlı gemilerin yanaşabilmesi için “La Joliette” bölgesindeki yeni rıhtım inşaatına başlanır. Yani, sonuç olarak, günümüzde, bu liman, yalnızca gezi tekneleri, yatlar için kullanılır olmuştur. 3500 yat kapasiteli ve 14 marina bulunan burada, ayrıca geleneksel balıkçı tekneleri ve diğer bir kısım küçük tekne barınmaktadır.

                    Fort Saint Jean

fortsaintjeanEski Liman girişinde, Louis 14. tarafından, 1660 yılında inşa edilmiş: birbirinin karşısında bulunan kalelerdir. Kalelerin yapımında: imparator tarafından: kalelerin Marsilyalı isyancılara karşı değil, şehrin dışarıdan gelecek tehlikelere karşı savunulması için inşa edildiğini belirtmek üzere, toplar, içeriye değil, dışarıya doğru yerleştirilmiştir. Fransız Devrimi sırasında ise, kaleler: bir hapishane olarak kullanılmıştır.

   Fort Saint Nicolas

34-Marseille1 (1)

Grand Theatre-Opera Binası:
IMG_8177Marsilyalılar: tiyatro ve operaya karşı hep bağlı olmuşlardır. Bu yüzden, şehrin çeşitli yerlerine, çeşitli tiyatrolar inşa edilmiştir. Ama: şehrin en büyük tiyatrosunun inşaatı; 1781 yılında başlamış ve 1787 yılında açılmıştır. Mimar: Benard’dır. Neo-klasik tarzda yapılan yapıyı: bir müzik ve dans tapınağı olarak tasarlamıştır. Devrimin ardından: birçok büyük opera sunumu olmuştur. Ayrıca: önemli opera eserleri Fransız prömiyeri, burada verilmektedir.
Ancak: 1919 yılındaki elektrik tesisatından çıkan bir yangında, tiyatro ve sahne tamamen yanarak yok olur, sadece temel duvarları ve sütunları kalır.
1921-1924 yılları arasında, Raymond Ebrard tarafından, bu kez, art-deco tarzında, Opera yeniden yapılır. 1800 seyirci kapasitelidir.
Tüm alanlarda, yaratıcı sanatçılar ve teknisyenler tarafından yapılan resim, heykel, mozaik ve ferforjeler kullanılır. Özellikle: sahne tarafında, heykeltıraş Antoine Bourdelle tarafından yapılan büyük bir friz ilgi çekmektedir.
Yapının ön tarafında bir yazı göreceksiniz ki bu yazının anlamını “Afrodit güzellik, Apollo ritim, Pallas denge, Dionysos hareket ve hayat”diye çevirdim ama grupta farklı yorumlar olmadı değil…😜

Palais du Pharo-Pharo Sarayı:
IMG_8148Açık denizden ayrılan koyun adı “Pharo” olarak geçmektedir. Koy üzerinde bulunan höyük, ilk olarak 14’ncü yüzyılda dikkat çekmiştir. Daha sonraki tarihi süreçte: Cumhurbaşkanı Louis-Napolyon, Eylül 1852 tarihinde, burayı ziyaret ettiğinde, “su kenarında bir ev olması” arzusunu dile getirir. Yılın sonunda, kendisinin ikameti için bir yer yapmak üzere, mimar Vaucher görevlendirilir. La Reserve ve Pharo: kendi adına, seçilen kendisine ait siteyi bağışlamaya karar verir ve bağış kabul edilir ve saray yapılır. Ancak: saray İmparator tarafından hiç kullanılmamıştır. Napolyon’un ölümü üzerine, İmparatoriçe Eugenie: sarayın tek sahibi olur ve sarayı şehre bağışlar. 1904 yılına gelindiğinde ise, yapı: Tıp Fakültesi haline dönüştürülür.
Bu yapı: olağanüstü konumu sayesinde, limana güzel bir görünüm kazandırmıştır. Ayrıca: yıllık 60.000 kişi kapasiteli bir konferans merkezi bulunmaktadır. 900 kişilik bir oditoryum, 1200 m. karelik sergi salonu, 500 m. karelik restoran bulunmaktadır.

Hotel de Ville-Belediye Binası:Hôtel_de_ville_de_Marseille_2
Burası: 17’nci yüzyıldan kalma, Barok mimari özellikler taşıyan bir binadır. Eski limanın tam merkezindedir. 1943 yılındaki Alman işgali sırasında, nadiren zarar görmeden günümüze ulaşmıştır.
IMG_8287Yapılış amacı: denize bakan, ihtişamlı bir cephe oluşturmak ve üzerinde bulunan kraliyet makamını temsil eden gemi maketleriyle, kıyıda bir ihtişamlı yapı oluşturmaktır. Bina: Fransız Devrimi sırasında da yıkımdan kurtulmuştur. Yapı: 1948 yılında, Ulusal anıt ilan edilerek koruma altına alınmıştır.

La Canebiere Caddesi:IMG_8300IMG_8301

Şehrin eski bölgesinin tarihi bir sokağıdır ve 1 km uzunluğundadır ve ilk olarak 1666 yılında yapılmıştır. 1928 yılında ise: Eski Limana kadar uzatılmıştır. 1852-1870 yılları arasındaki dönemde: bu cadde, yoğun entelektüel ve iş faaliyetleri, kafeler ve yüksek sınıf otel ve mağazalarla dolmuştur. Özellikle: 1871-1940 yılları arasında caddenin güzelliği en üst düzeye ulaşmış ve dünya çapında tanınmış,lacanebiere Marsilya ve limanın bir sembolü haline gelmiştir. Zaten, cadde üzerindeki bazı binalar da “Ulusal Miras” olarak kabul edilerek koruma altına alınmıştır. Fransız sömürgeleri: bağımsızlıklarını kazandıktan sonra, cadde üzerinde bulunan: büyük oteller ve kafeler kapatılır.
IMG_8168Bu sokak tarihi süreç içinde önemli bir yere sahiptir. 1934 yılında, Yugoslavya Kralı Alexander: burada öldürülmüş ve aynı saldırıda, Fransa Dışişleri Bakanı yaralanmıştır. 1938 yılında ise, yine burada bulunan “Galeries” mağazasında çıkan yangında 75 kişi ölmüştür.
Bu ilginç sokağın, Latincede isim karşılığı “kenevir/esrar” dır.
Bu cadde üzerinde yer alan ;Alla Turca Kafe:
Cadde üzerindeki ilk kafelerden biri: 1850 yılında; Prince de Beauvau sokağında oryantal gezginler için açılmıştır. Burası; şehirde, Türk, Çin ve Arap kültürleriyle olan bir bağlantı noktasıymış. Görkemli dekoru ve atmosferi, ziyaretçileri etkiliyormuş.

Hotel du Louvre et de la Paix;5595513017_7b1fd00b55_b
Günümüzde burada bir mağaza bulunmaktadır. Yapının ön tarafında: 4 kıtayı temsilen anıtsal yapılmış zengin figürlerin bulunduğu bir giriş bulunuyor. Otel yapısında: 250 oda, 20 salon ve 2 restoran bulunmaktadır. Otel: Fransız Deniz Kuvvetleri tarafından 1941 yılında satın alınıncaya kadar otel olarak açık kalmıştır. Savaştan sonra, Deniz Kuvvetleri: kendi ofislerine döndüğünde ve 1977 yılında, bu odalar, resmi etkinlikler için kullanılmaya başlanmış. 1980 yılında, bina satılınca  yapının sadece birkaç yeri sabit tutulmuş ve 1984 yılında, burada, günümüzde görülen mağaza açılmış.
Buraya yolunuz düşerse: yapının içinde, soldaki merdivenlerin ve mağazanın arka tarafındaki kapıların, Hotel du Louvre et de la Paix döneminden kaldığını görebilirsiniz.

L’hotel de Noailles:modern

62 la Canabiere    Bu yapı: 1865 yılında, mimar Berengier tarafından tasarlanmıştır. Çok lüks bir otel olarak kullanılmış ve 1979 yılına kadar, birçok ünlü ve siyasetçiyi konuk etmiştir. Günümüzde, bina: polis merkezi olarak kullanılmakta

Saint-Victor Abbey:marseille10
Roma döneminden kalma eski bir manastırdır. Yerel ve aziz bir asker şehit olan “Victor” adına yapılmıştır. 1040 ve 1200 yılında yeniden inşa edilen yapıdan, günümüze kalan parçaları, 1934 yılında Papa tarafından küçük bir bazilika haline getirilmiştir. Ana sunak: 1040 yılında takdis edilmiş.. Tamamen Romanesk mimari tarzda inşa edilmiştir.
11 ile 18’nci yüzyıllar arasında: Katalonya denilen ve İtalya ile Akdeniz bölgesindeki birçok Hıristiyan üzerinde: Saint Victor’un etkisi görülür. Ancak: geçen zamanla, yavaş yavaş manastıra ilgi azalır ve 1739 yılında Papa’nın emriyle laikleştirme uygulanır. Fransız Devrimi sırasında ise, manastır: önce yem deposu, daha sonra hapishane ve kışla olarak kullanılır. Böylece yıkımı önlenir. Daha sonra ise, yeniden kilise olarak kullanılmaya başlanır ve 19’ncu yüzyılda restore edilir.
Burada, her yıl 2 Şubat günü, dini bir tören-kutlama yapılır.

Eski liman çevresinin dışına çıkarsak;

Phare de Sainte Marie:1400850278_6eaaf15d4a
Passe de la Joliette’nin kuzeyindedir.  Deniz feneridir. Bulunduğu liman “Phare St Mary Limanı” olarak bilinir.
1855 yılında, yerel kireç taşından yapılmıştır ve 21.3 metre yüksekliktedir. Silindirik yapı, bir taban kaidesi üzerinde durmaktadır ve içinde: bir galeri ,yeşil metalik fener bulunmaktadır. Dış yüzeyi: boyanmamış beyaz taşlıdır.
1922 yılında elektrikli aydınlatma düzenine geçilen fener, günümüzde devre dışıdır.

 

 

 

La Vieille Charite Panier:38072430
Bu önemli bina: Puget kardeşler tarafından tasarlanmıştır. Mimari açıdan önem kazanmaktadır. Başlangıçta imarethane olarak inşa edilen yapı, daha sonra ve günümüzde: Asya ve Afrika sanatı eserlerinin sergilendiği bir arkeoloji müzesi, kafeterya ve kitapçı olarak kullanılan bir galeriye ev sahipliği yapmaktadır.
Evet: bölgenin merkezindeki bina etkileyicidir. Merkezde bir şapel, çevresinde, üç katlı bir bina vardır. Merkezdeki bu şapel: 1679-1707 yılları arasında Pierre Puget tarafından inşa edilmiştir. Şapelin oval kubbesi: barok İtalyan mimari tarzının mükemmel bir örneği olarak görülmektedir. Cephesinde ise: yavrularını besleyen iki pelikan, çevresinde muhtaç çocuklar teması işlenmiştir.
Üç katlı binada, 17’nci yüzyılda dilenciler barınıyormuş. Çünkü: Marsilya Kent Konseyi: yoksulların barınması için bir yer ayırmaya karar vermiş ve yapı: 1749 yılında bitirilmiştir.
vieille-charite-3Burada: dilenci ve yoksulların barındırılması, yaklaşık bir yüzyıl boyunca sürmüştür.
19’ncu yüzyılda, Devrimden sonra burası çocuklar ve yaşlılar için bir bakım evi haline getirilmiştir. 1905 yılında, bina ordu tarafından işgal edilir ve daha sonraki süreçte ise, yine yoksullar için bir barınak olarak kullanılır. Yaz aylarında, Marsilya Açık Hava Festivali, burada yapılmaktadır. İçinde yer alan Akdeniz Arkeoloji Müzesi-MAAOA:Burada: Afrika sanatları, Pasifik Adaları, Kızıldereli kültürlerine ait objeler bulunur. Ayrıca: geçici sergi salonları bulunur. Müzede bulunan eski Mısır eserleri koleksiyonu, Fransa’da, Louvre Müzesinde bulunan koleksiyonun ardından en muhteşem ikinci koleksiyondur.Marsilya Uluslar arası Şiir Merkezi-CIPM:Bu merkezin tesisleri, buradadır.

Palais de la Bourse:palaisdelabourse
Burası: 19’ncu yüzyıldan kalma tarihi bir binadır ve 1599 yılında oluşturulan ve şehrin ticaret çıkarlarını savunmakla görevli ticaret odası olarak kurulmuştur. Yapı: 1860 yılında, Napoleon III’ün şehri ziyareti sırasında açılmıştır.
Günümüzde, burada: bir müze bulunuyor.Adı da;Musee de la Marine et de L’Economie de Marseille-Maritime Museum:Bu müze: Marsilya tarihinin denizcilik geçmişini, derinlemesine yansıtır. Müzenin büyük merkezi: Bourse salonu ve Ticaret Odası kenarı boyunca, iki uzun koridorda yer almaktadır.
Bu koridorlar boyunca: ülkemizde de tanınan “Jacques Cousteaiu” ile ilgili fotoğraflar ve objeler, 1930 yılına ait yelkenli ve buharlı gemiler, deniz haritaları, gravürler ve dalış ekipmanları görülür.Kompleksin içinde ayrıca
Mediterranee Moda Müzesi bulunur;1991 yılında mimar Jean Michel Wilmotte tarafından yenilenen bir binada bulunmaktadır. Müze: birçok bağış ile zenginleştirilmiştir. 400 kostümlük bir koleksiyona sahiptir. 1945 yılından günümüze kadar olan sürece ait moda panaroması sunan koleksiyonlar, iki eksen çevresinde düzenlenmiştir.  Ayrıca, müze duvarları dışında da geçici sergiler düzenlenir. Evet, burada moda ve tasarımın tarihçesi sergileniyor.

Notre Dame de la Garde:images (1)
Kiliseye ulaşmak için: Vieux Limanından hareket eden turist trenine binebilirsiniz. Ayrıca otobüsler var. Öte yandan: buraya ulaşmak için uzun bir merdiven bulunan “Nouvelle” bölümünü de kullanmak mümkündür ki asla tavsiye etmem. Söylenenlere göre: güçlü hacılar, elleri ve dizleri üzerinde, bu merdivenlerden yukarı tırmanıyorlarmış,biz ayaklarımızla zorlandık😅
Şehre bakan büyük bir kilisedir. Öte yandan şehrin simgesidir ve özellikle geceleri, ışıklandırıldığında, koy üzerinde muhteşem bir görüntü verir.
Bu kilisede, eski balıkçılar teknelerini kutsuyorlarmış. Ayrıca: balıkçı eşleri, eşlerinin balığa çıktıklarında sağ-salim geri dönmeleri için buraya tırmanıp dua ediyorlarmış.IMG_8107
Günümüzde de, kilisenin çevresinde asılı, birçok küçük tekne modeli görebilirsiniz.
Yapı: eski limanın güneyinde: 150 metre yükseklikte, kalker bir kayalık üzerindedir. İlk olarak 1214 yılında yapılmıştır. Ancak: 1524 yılında, Kral V.Charles: şehri korumak için, burada bir kale yapılmasını emreder ve bir çalışma başlatılır. Bu çalışma sırasında, kale surları arasında, 1853 yılında bir bazilika da bulunur ve bazilika, 1864 yılında kutsanır.
Özellikle terasından, şehrin muhteşem panaromik manzarasını izlemeyi sakın unutmayın. Ancak: 14-15 Ağustos tarihinde buraya gitmenizi önermem, çünkü bu tarihlerde özel bir dini etkinlik düzenleniyor ve çok kalabalıktır.

IMG_8130IMG_8138                     Ön bahçeden şehrin manzarası ve Arka bahçesinden de tipik Marsilya evlerini görüyorsunuz

Palais Longchamp:foto_5000023_palais-longchamp-marseille
İsmine rağmen, burası bir saray değildir. Bu anıtsal bina 3 bölümden oluşmaktadır ve iki bölümünde, iki müze bulunmaktadır. Hemen arkada ise, yapıldığı dönemde yani 1864 yılında, dünyanın en büyüğü olma özelliği taşıyan planetaryum ve küçük bir gözlem evi bulunmaktadır.
Bölgeyi çevreleyen bahçe (Parc Longchamp) Fransa Kültür Bakanlığı tarafından, Fransa’nın en önemli bahçelerinden birisi olarak seçilmiş ve koruma altına alınmıştır.
Park alanında bulunan havuz: figürleriyle ilgi çekmektedir. Su: havuzlar ve gölet arasında, bir şelale gibi akar. Üzerinde ise: dört büyük boğa ve üç kadın heykeli bulunur. Anıtın kurulması nedenine gelince: bir dönem, şehirde büyük bir kuraklık yaşanır. Ardından, 1834 yılında kolera salgını başlar. Bunun üzerine, Durance nehrinden kanallarla şehre su getirilmesi çalışmaları başlar. Bu sırada: 1830 yıllarında, yeni ticaret yollarının açılması, Cezayir’in işgali ve diğer sömürge faaliyetleri başlamıştır. Sonuçta 15 yıllık bir süreçte, 18 su kemeri ve 80 km. lik su kanalları inşa edilir ve 1849 yılında açılır. Bunlar: 1970 yılına kadar, şehrin ekonomik büyüme ve refahının önünü açarlar. Bunun üzerine: bu durumu kutlamak için görkemli bir anıt yapılmasına karar verilir ve bu anıt tasarlanır.palais-longchamp-in-marseille
Günümüzde: bir zamanlar burada açılan ve sonra kapatılan hayvanat bahçesine ait, hayvanların barındıkları pavyonları ve kafesleri de görebilirsiniz. Örneğin: oryantal zürafa evi, günümüzde çocuk tiyatrosu haline getirilmiştir. Her yıl “Temmuz” ayında, burada geleneksel “Beş kıtada Caz Festivali” etkinlikleri düzenlenir.
Musee des Beaux-Arts de Marseille:Palais Longchamp binasında bulunan müze: güzel sanatların sergilenmesi için kullanılmaktadır. Şehrin ana müzelerinden birisidir. 16 ile 19’ncu yüzyıllar arasındaki: resim, heykel ve çizimlere ait koleksiyonlar görülebilir.
Müzede bulunan eserlerden öne çıkanlar: Pierre Paul Puget ve Auguste Rodin tarafından yapılan heykellerdir.
Museum d’histoire Naturelle de Marseille-Doğa Tarihi Müzesi:Burası da: Palais Longchamp binası içindedir. Müzede: 85.000 civarında hayvansal örnek, 200.000 civarında botanik örnek ve 80.000 civarında fosil ve yine binlerce mineral ve 300 doldurulmuş hayvan örneği sergilenmektedir.
Bunlar: müze içinde bulunan 4 alanda sergileniyorlar. Müzede, ayrıca konferanslar ve geçici sergiler düzenleniyor.Musee Grobet-Labadie:Palais Longchamp karşısındadır. Burada: Avrupa kıtasındaki istisnai müzik aletleri koleksiyonu bulunmaktadır. 1919 yılında: Marsilyalı işadamı Alexandre Labadie’nin kızı Marie Grobet: aile sanat koleksiyonunu, şehre bağışlamış ve bunun üzerine, müzeye ismi verilmiştir. Müzenin daimi koleksiyonunda: ahşap oymalar, halılar, çini ve resimler de bulunmaktadır.

Les Docks de Marseille:Hôtel_de_Direction_des_Docks_de_Marseille
Docks: eskiden teknelerin yükleri için depo olarak kullanılmış, beş büyük binadır. Bunlar: rıhtım üzerindedirler. Gustave Desplaces tarafından, 1858-1863 yılları arasında yapılmışlardır. Şehirdeki ilk hidrolik asansörler, burada kullanılmıştır. Londra ve Liverpool şehirlerinden etkilenilmiştir.
Günümüzde, şehrin iş bölgesi olan “La Joliette” merkezinde bulunan bu depolar restore edilmiştir. Kapalı yüzme havuzları, zeminler, yürüyüş yolları, tepe aydınlatıcıları ve üst ofisler oluşturulmuştur.
Günümüzde, bu binalarda: yaklaşık 4000 kişiyi istihdam eden, 250 firma tarafından kullanılmaktadır. Çeşitli şirketler, restoranlar, bölgesel şubeler bulunur

Parc Borely:document
Prado bölgesindedir.
Şehirdeki en çok ziyaret edilen, bir kamu parkıdır. 1775 yılında, mühendis ve mimar Embry tarafından inşa edilmiş ve Fransız Kültür Bakanlığı tarafından, koruma altına alınmıştır.
17 hektar büyüklüğündedir. 3 farklı bahçeden oluşmaktadır. Bir göl çevresindeki parkın, batı yönünde: bir İngiliz peyzaj bahçesi, heykeller, havuzlar, bir çağlayan ve oyun alanları görülür. Burada, aynı zamanda, Notre Dame de la Garde’nin bir minyatürü, bazilika bulunmaktadır. Parkın sokaklarında gül bahçeleri arasında dolaşmanın keyfini sürebilirsiniz. Sitenin diğer özellikleri: su, iskele, kafeterya ve restoranıdır. Ayrıca: çocuklar için iki oyun alanı bulunur.

68257782Jardin de la Colline-Garden Hill Puget:
Rue Abbe’D’Assy blgesindedir.
1801 yılında, Marsilya şehrinde oluşturulan ilk kamu bahçesidir. Şehir surlarının güneyindeki sitede oluşturulmuştur

 

 

 

 

FRİOUL ADALARI:
Sahile yakın bu adalar: 1971 yılından bu yana Marsilya şehrine aittir ve 4 tanedir ve isimleri: Pomegues, Ratonneau, Tiboulen, Calanques. 1974 yılında: sahilde, küçük bir köy olan “Liman Frioul” kurulmuştur. Burada: birçok restoran bulunmaktadır ve çok sayıda ziyaretçi ağırlanmaktadır.Marseille-iles-frioul

Adalar: plajları, kumlu dereleri ve etkileyici kayalıkları, güneş kalitesi, suyun berraklığı ile ilgi çekerler. Ayrıca: yine adalardaki nadir 350 civarında bitki türleri, adaların mikro klima özelliklerinin ürünüdür. Bunların yanında: adalardaki, bölgeye has “Mistral” rüzgarı güzel etkiler yaratır.
Adalar: tarih boyunca, Akdenizli denizciler, savaşçılar ve maceraperestler için durak olmuştur. Ratonneau adasındaki Caroline Hastanesi, sarı humma hastalarının tedavisi için yapılmıştır.
Adalarda plajların önem kazananları: Maison des Pilotes (kumluktur), le Havre de Morgiter (taşlık ve kayalıktır), Saint Esteve (kumluktur).
Gelelim, bu adaların en büyük özelliğine:IF adası(Château d’If
)e9cbb42b21
16’ncı yüzyıla kadar, ıssız bir ada ve balıkçılar için cennet olan bu bölgede: 1516 yılında, bölgeyi ziyaret eden kral François 1 tarafından, stratejik önemine atfen, bir kale inşa edilmesi gündeme gelir ve kale yapılır. Çok kısa bir süre içinde, kale amacını değiştirir ve bir hapishane olarak kullanılmaya başlanır. Hapishanede: isyancılar, haydutlar ve daha birçok insan, uzun tutukluluk süresi yaşarlar. 1689 yılına gelindiğinde ise, birçok “Protestan” bu ada kalede bulunan sağlıksız zindanlara topluca atılırlar. Ancak, ada kaledeki hapishanede, seçkin tutuklular için, özel şartlar ve yerler yaratılmıştır ve buranın en ünlü mahkumu “Alexander Dumas” dır ve ünlü eseri “Monte Cristo Kontu” nu: burada yazarak ölümsüzleştirir.
1848 yılına gelindiğinde ise, adadaki kale, hapishane özelliğini kaybeder ve 1890 yılında, halkın ziyaretine açılır. Evet, günümüzde bu ada kaleyi ziyaret etmek mümkündür, yolunuz düşer de giderseniz burada: bir zamanların ünlü konuklarına (Edmond Dantes, Monte Cristo gibi) ait kaldıkları ve yaşadıkları yerleri görebilirsiniz, hatta: bir hücre duvarı içinde açılmış delik, hala görülebilmektedir.
Chateau’dan buraya düzenli tekne servisleri var ve her yıl, ada kale yaklaşık 90.000 kişi tarafından ziyaret edilmektedir.

Marsilya bu kadar yeter diyelim ve diğer yazımda çevre köylerini yazacağım.Yinede hatalı veya eksik gördüğünüz yerleri ekleyip düzeltebilirim..sevgiyle kalın…

Araç çubuğuna atla